Nazarköy ve Alaş Kımız Çiftliği

Nazarköy ve Alaş Kımız Çiftliği

Nazara inanır mısınız?

Toplumca inanıyoruz biz nazara. Bir yere takılıp düştün mü? Nazar var. Evine gelen misafirin ardından evde bir bardak mı kırıldı? Nedeni çok basit, "göz değdi". Hasta mı oldun? Kesin sende nazar var şekerim.

Bu düşüncelere sahip bir çok kişi yok mu etrafımızda?

Bana göre de nazar şu şekilde: Hepimiz bir enerjiye sahibiz ve bazen bu enerji ile karşımızdaki kişinin ruh halini etkilememiz mümkün olabiliyor.

Kıskançlık insani bir duygu, kişilerin enerjisine yansıyabilir. Dolayısıyla sizi kıskanan birisi belki bir bardak kırmanızı sağlayarak değil ama, negatif enerji yollayarak sizin ruhsal durumunuzu aşağı çekebilir. Siz psikolojik olarak ne kadar güçlüyseniz, bu negatif enerjiden o kadar az etkilenirsiniz. (Bana göre böyle)

Kendimize nazara karşı bir kalkan oluşturmanın da çeşitli yolları var: Gerek kendini motive etmek, gerek kurşun döktürmek, gerek nur yüzlü ninelere okutup üfletmek, gerekse de nazar boncuğu takmak biz Türklerin bulduğu formüllerden… Bunlar yapıldığında psikolojik olarak güçleniyor ve kendimizi "korunmuş" hissediyoruz.

Nazara, kem göze "nazar boncuğu" 🙂

Nazar boncuğu güzel bir icat, hem kem gözlerden koruyor, hem de turistik bir obje olarak pazarlanıyor. Ben sadece Türklere özgü sanıyordum ama geçen sene gittiğimiz Lübnan gezisinde de nazar boncuğunun tüm dükkanlarda satıldığını gördüm. Diğer müslüman ülkelerde de vardır gibi bir tümevarıma gidebilirim sanırım.

Nazar ve nazar boncuğu konusunda içimi döktüğüme göre artık Nazarköy'e geçebilirim. Böyle bir yerin varlığından haberdar olduğumda aklımdan ilk geçen şey "buraya gitmeliyim" oldu. Çünkü ege köylerini seviyorum, çünkü burası rengarenk…

Renkli şeylere, renkli yerlere bayılırım

Nazarköy İzmir'in Kemalpaşa ilçesine bağlı, 1940'lardan bu yana cam boncuk işçiliği ile geçimini sağlayan bir köy. Eski adı Kurudere iken 2007 yılında o zamanki Kemalpaşa kaymakamı Niyazi Ergut önderliğinde köyün adı Nazarköy olarak değiştirilmiş ve turizm faaliyetlerine hız verilmiş.

Boncuk atölyeleri  can çekişirken turizm imdatlarına yetişmiş. Kalan 4-5 atölyede ustalar 1200 derece ateşin karşısında devamlı katarakt oluşan gözlerine rağmen, çin malı plastik boncuklara inat, yazın 55 derecelere ulaşan ortam sıcaklığında boncuk üretmeye devam ediyorlar.

Hanımlar da boş durmuyor, üretilen boncuklardan takılar yapıp satmakla görevliler.

Köyde şirin bir çarşı oluşturlmuş, her haftasonu ziyaretçi seli yaşanıyor.

Nazarköy'de yağmurlu bir pazar günü

Nazarköy'de küçük dükkanlar

Her yıl mayıs ayının başında köyde boncuk festivali düzenleniyormuş.

Kafeler ve gözlemeciler de var

Fotoğraflar ile boncuk yapımını anlatmak gerekirse…

Boncuk ocağı denilen yapı

Paşabahçe'nin artık camları geliyormuş Nazarköy'e. Önce ocağa atıp eritiliyorlar

İstenilen renk maddesi ocaklara ekleniyor

Büyük bir el çabukluğu ile nar şekli verilen cam boncuk

Burda da bir balık var!

Şekli verilmiş olan boncuklar ateşin yanındaki kovuklara atılıp soğumaya bırakılıyor

Kovukta bekletilen boncuklar biraz daha soğumaları için toplanıp dışarı konuluyor

Boncuk üretimi zor bir iş, çalışma şartları çok ağır. O yüzden kendini farklı konumlandırmayı ve turizmde yerini almayı başarmış bu köye destek olmamız gerekir diye düşünüyorum. Ben gittim, alışverişimi yaptım, bloguma yazdım. Şimdi sıra sizde 🙂 Gidin ve bu köyü yerinde görün, arkadaşlarınıza anlatın, onlar da gitsinler 🙂

Yürüyüş severler için Kurudere Kanyonu'nda doğa yürüyüşleri yapılıyormuş, bilginize.

Doğa ile de iç içe bir köyümüz

Buraya kadar gelmişken görmeniz gereken bir diğer önemli yer Nazarköy'e 5 km uzaklıktaki Kazak Vadisi Alaş Kımız Çiftliği.

Yine doğa ile iç içe bir çiftlik, Alaş Kımız Çiftliği

Biz Nazarköy'de yağmurdan ötürü kahvaltı edecek yer bulamayınca rotamızı kımız çiftliğine çevirdik. Çok da isabet oldu, buranın Tatar böreğini yemesek pazar gezintimiz eksik kalırmış.

Tatar börekli kahvaltı

Burası Anadolu'ya gelmeden önce Orta Asya'da göçebe yaşan Türklerinin yaşam tarzı hakkında bilgi sahibi olabileceğiniz, ata binip kımız içebileceğiniz, Orta Asya yemeklerini yiyebileceğiniz bir çiftlik.

Çiftliğin kurucusu Şirzat Doğru, Doğu Türkistan işgal edildikten sonra yurdundan ayrılmak zorunda kalan bir Kazak Türk'ü. 1949'da "Büyük Kazak Göçü" denilen yürüyüşleri başlamış, 2 yıl boyunca yarı yürüyerek yarı at sırtında Taklamakan çölünü geçip Himalayaları aşarak Hindistan'a ulaşmışlar. Zorlu şartlarda kalabalık çıkılan yolda çok az kişi Hindistan'a ulaşabilmiş.

1954'te Türkiye'ye gelen Şirzat Doğru Türkiye'yi çok sevmiş ve bir vefa borcu olarak unutulmaya yüz tutmuş iki ata kültürünü Türk halkına kazandırmak istemiş; sağlık kaynağı ata içkisi kımız ve Türk boylarının doğup büyüdüğü otağ hayatı bu çiftlikte tanıtılıyor.

Şirzat Doğru'nun müthiş bir hayat hikayesi var aslında. Çiftlikte anlatmıyorlar ama önceden "İnsan İsterse" kitaplarının 4.sünde okumuştum hikayesini, o gün bu gündür kımız çiftliğine gitmek vardı aklımda.

Parantez içinde Mümin Sekman danışmanlığında hazırlanmış olan "İnsan İsterse" kitap serisini de tavsiye edeyim, cok yakından tanıdığımız ünlü kişilerinin başarı hikayelerini anlatıyor. Özellikle Şirzat Doğru'nun hikayesi en etkileyici olanlardan, şiddetle tavsiye ediyorum.  Hem cok gezelim hem de cok okuyalım oyle değil mi? 

Kazak vadisine geri dönersek, biz de kahvaltnın ardından adeta bir Türk boyu evladı gibi masaya kımız söyledik. Hayatımızda ilk defa kımız içecek olmanın heyecanı içindeydik. Tadı nasıl diye sorarsanız, yoğurt, peynir ve süt karışımı, hafif ekşi. Ne sevdim, ne nefret ettim 🙂

Kımız yanda gördüğünüz kaplarda içiliyormuş

Restoran bölümünde karnımızı doyurduktan sonra Otağ a geçiyoruz. İçeride tatlı mı tatlı Gülnar Hanım bize otağ hayatını anlatıyor. Gerçekten ilginç bilgiler öğreniyoruz. Otağ, rüzgardan en az etkilenmek için yuvarlak tasarlanırmış, tepesi kubbe şeklinde, kolay kurulup kaldırılabilen bir çadır. Mimarisi son halini alana kadar o zamanın mümkün olan tüm fizik ve matematik kuralları uygulanmış.

Otağ

Dersimizi dinliyoruz!

Eskiden Kazak türkleri göçebe yaşarken su içmezlermiş, doğumdan itibaren tek içtikleri şey kımızmış. Kolesterol, damar tıkanıklığı gibi sorunlarla hiç karşılamamalarının sebebini buna bağlıyorlar, 130 yıl yaşayanlar varmış.

130 yıl sağlıklı yaşayacağımı bilsem ben de kımız içer dururum arkadaş! 130'u bırak, 80'e de razıyım ben… Bir Kazak atasözü "Kımız içen evin uçuğu bile olmaz" demiş. Gaza gelip eve bir kaç şişe kımız aldığımız doğrudur. Damağımı alıştırabilirsem biraz daha sipariş edebiliriz, 4 litre ve üstü siprişleri kargo ile gönderebiliyorlarmış.

Gülnar Hanım'ın anlattıklarını dinleyince eşim Olgun'la Orta Asya'da otağ yaşamını tecrübe edebileceğimiz bir geziye katılma fikrine epey ısındık. Kimbilir, belki bir gün gideriz.

Gülnar Hanım ve ben

Çıkışta da hava yağmurlu olmasa ata binmek isteyebilirdim. Bir çok aile çocuğunu ata bindirmeye getirmiş.

Bu toprak alanda binilebildiği gibi gruplar oluşturularak at üstünde orman turları da düzenleniyormuş. Binicilik kursları da veriliyor bu çiftlikte.

Çiftliğe giriş ücretsiz, otağdaki rehberlik hizmeti de öyle. Bağış usulü 1 tl atabilirsiniz çıkışta. Kahvaltısı 13.5 tl idi, kımız ise 200 ml lik şişe 6 tl. Kısacası ekonomik bir gezinti sunuyor bu çiftlik. İnternet sitesini incelemek isterseniz buraya tık tık.

Bir pazar günü için müthiş bir program vaadediyor bu güzergah, boncuk alıp köye destek oluyoruz, güzel fotoğraflar çekiliyoruz. Kazak vadisinde kımız içiyor, ata biniyor, eski Türk boylarının yaşam tarzını öğreniyoruz. Bir pazar gününden daha ne isteriz ki?

Son Yazılar
Yorum ( 8 )
  1. Sergul Kato dedi ki...
    10 Şubat 2014 at 22:00
    Cevapla

    Ben tatilde annemleri gorebilecek miyim acaba :)\r\nbir yer daha cikti gezilecek 😀

  2. Melike Kutlay Cengiz dedi ki...
    10 Şubat 2014 at 22:00
    Cevapla

    Sende oyle enerjik aile varken cümbür cemaat gezmeyip de ne yapalım? Japonya’nın altını üstüne getirmiş bir anne ve Alanya kalesine çıkmış ananeden bahsediyoruz 🙂

  3. Sergul Kato dedi ki...
    10 Şubat 2014 at 22:00
    Cevapla

    hahahah doğru dedin bak 😀 bize bir minibüs lazım 😀

  4. egeli dedi ki...
    22 Şubat 2014 at 22:00
    Cevapla

    Ay ay ay!!! Yenikentimizin güzel eczacımızın şahane bir blogu varmış ve ben google amcada gezinirken tesadüfen görüyorum. Sanırım bundan sonra tatillerde senin peşine takılacağım :))tam benlik bir tatil anlayışı…bu arada sanırım Söke’de en çok Yenikent’ten blog yazarı çıkıyor 😉 yüreğine sağlık canım çok keyifli bir blog olmuş, güzel yazılarının devamını dilerim. Mübeccel Karadavut. …

  5. Melike Kutlay Cengiz dedi ki...
    22 Şubat 2014 at 22:00
    Cevapla

    Mübeccel Ablacığım, ben de böylelikle senin blogunu görmüş oldum 🙂 Hakikaten bu Yenikent’te var bir keramet, adamı yazar yapıyor… İltifatların için teşekkür ederim, tatillerde beklerim 🙂

  6. ÇOlPan gurkan
    16 Ağustos 2015 at 21:00
    Cevapla

    Çok teşekkürler yazınız muhteşem olmuş siZiNle tanışmak isterım\r\nAlaş kımız çiftligini bizden güzel anlatmışsInız

  7. Mehmet hakan
    22 Aralık 2015 at 22:00
    Cevapla

    bURNUMUZUN DİBİNDE AMA GİDEMEDİK, YAZI HARİKA, RESİMLER HARİKA, EN KISA ZAMANDA ORADAYIM. TEŞEKKÜRLER…

  8. İbrahim
    14 Ağustos 2017 at 20:31
    Cevapla

    Nazarköyde Alabalık yerken 10 kez düşünün ! Mutfakta hijyen yok Tek porsiyon balık 25 tl ortaya salata yok.Dere kenarı su dahi yok.

Bir cevap bırakın Sergul Kato dedi ki...