Kıbrıs Gezi Notları5 Temmuz 201331 YorumKategori : Girne , Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti , Yurt dışı Seyahatleri15 Bu yazıyı ayağımın tozuyla yazamadım pek. Sebebi de Gezi Parkı olaylarıydı. Gündem bu kadar meşgulken gezip tozmak insana kendini suçlu hissettiriyor. Gezdiğimi anlatmak da bilgisayar başında vakit geçirmeyi gerektiriyor ki bu vakti gündemi takip etmekle harcamayı tercih ettim. Kıbrıs gezisi boyunca da Boğaziçi Caz Korosu'nun "Çapulcu musun vay vay, eylemci misin vay vay" şarkısı 5 kişilik ekibimizin dilinden düşmedi. Gezi marşımızdı diyebilirim 🙂Gezi ekibimizKıbrıs, ne zamandır gitmek isteyip gidemediğim yerlerdendi. Yaz başı Kuşadası'nda sezon açılmadan yavru vatana gidip denize girelim diye kıştan aldık biletlerimizi.Yol arkadaşlarımız yine önceki yazılarımdan tanıdığınız kardeşim Hale ve eşi Hasan, bir de sevgili arkadaşımız Seyran. Hale ile seyahat etmeye bayılıyorum, çünkü benim yükümü inanılmaz hafifletiyor. O da iflah olmaz bir araştırmacı ve benden çok daha tezcanlı. Otel rezervasyonlarını onun sayesinde erkenden yapıyoruz.İşlerimizi pek bırakamadığımız için kısa kısa tatiller yapmaya alıştık. Blogumun adı "Az zamanda çok yer nasıl gezilir?" olsa yeridir. Kıbrıs tatilimiz de sadece bir haftasonuydu maalesef. Cuma akşam uçakla gidip pazar akşam geç saatte uçakla döndük. Değer mi diye sorarsanız, kesinlikle değer!Kıbrıs adasının tarihi ile ilgili kafamda parça parça bilgiler vardı. Gidip geldikten sonra çok daha hakimim tarihe. İşte bu yüzden de çok seviyorum gezmeyi! Normalde aklımda tutamayacağım bilgiler gezince beynime kazınıyor. Sizlerle de öğrendiklerimi paylaşmam gerekirse:KıbrısAkdeniz'in Sicilya ve Sardunya'dan sonra 3. büyük adasıymış Kıbrıs. Önceleri Yunan, Mısır, Roma medeniyetlerine dahil olup, 1571'de Venediklilerden Osmanlı imparatorluğuna geçmiş. Uzun yıllar Osmanlı'ya ait olmuş ama 1. Dünya Savaşı itibariyle İngiltere mandasına girmiş. 1960 lara kadar İngiltere himayesinde kalan adada hala İngiliz etkilerini görmek mümkün. Prizler ve sağdan akan trafik gibi… Kıbrıs 1960'ta bağımsız oluyor, Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluyor.1960-1974 yılları arasında Rumlar ve Türkler arasındaki gerilim had safhadaymış. Rumlar tarafından Türk katliamı yapıldığı söyleniyor. 21 Aralık 1963'te başlayan ve 10 gün süren çatışmaların olduğu zaman bölümüne de "Kanlı Noel" adı verilmiş.1974 de ise Türkiye Kıbrıs'a harekat düzenliyor, kuzey kısım ele geçiriliyor daha sonra da uluslararası baskılar sonucunda ateşkes ilan ediliyor ve adanın %37'si Türkler'in kontrolüne geçiyor. 170.000 civarındaki Kıbrıslı Rum kuzeyde bulunan evlerinden göç ettiriliyor, 50.000 Kıbrıslı Türk ve daha sonrada Türkiye'nin teşviki ile Türkiye'den gelen göçmenler ise bu evlere yerleştiriliyor.Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ise 1983 yılında kuruluyor ve bu devlet sadece Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınıyor. Bugün birçok devlet, KKTC'yi güney Kıbrısın, yani Kıbrıs Cumhuriyeti'nin toprakları içerisinde kabul ediyormuş. Kuzey Kıbrıs ise de facto olarak nitelendirilmekteymiş yani kağıt üzerinde yok ama gerçekte var.2004 yılında Birleşmiş Milletler'in Annan Planı kapsamında referandum yapılıyor, Kıbrıs halkına birleşmek isteyip istemedikleri soruluyor. Kuzey tarafı "evet", güney tarafı "hayır" diyor ve birleşme gerçekleşmiyor. Güney Kıbrıs 2004 yılından beri de tüm adayı temsilen Avrupa Birliği üyesiymiş.Tarihin tozlu yapraklarını kapatıp günümüze dönecek olursak, Kıbrıs'a giderken kendimi hiç yurtdışına çıkıyor gibi hissetmedim 🙂 Havaalanında dış hatlara yöneldiğimizde dank etti yurtdışına çıktığımız. Bu arada pasaporta gerek olmadığı bilgisini vermeliyim. Hatta pasaport varsa da kullanmayın derim, çünkü pasaport ile çıkışlarda 15 tl yurt dışı çıkış harcı ödemek durumundasınız. Oysa nüfus cüzdanı ile çıkış yaparsanız para ödemiyorsunuz.Kıbrıs'ta cep telefonu kullanacaksanız gitmeden önce uygun bir tarife satın almanızda fayda var.İzmir'den direk uçtuk, 1 saat kadar sürdü yolculuk. Ercan Havaalanı başkent Lefkoşa'da.Gitmeden önce internetten okuduğum Kıbrıs gezi yazılarında Kıbrıs'ta araba kiralamanın cesaret istediği yazıyordu. Biz de düşündük taşındık, yeterli cesareti kendimizde bulduk ve gitmeden önce Ayaz rent a car'dan araba kiraladık. Araba olmadan çok fazla gezemeyecektik çünkü. Aracımız Hundai Elantra idi ve günlüğü 90 liraydı. Benzini kendiniz alıyorsunuz. Benzin, Türkiye'ye göre epey ucuzdu. Otopark için de hiç para vermedik seyahatimiz boyunca. Direksiyonun sağda olması garip gelse de zaman içinde alışılıyor sanırım. Araba kiralama organizasyonu ve muhteşem şoförlüğü için Hasan'a teşekkür ediyoruz 🙂Sağdan direksiyonda şoförümüz Hasan'a alkış!Otelimiz Kıbrıs'ın en güzel şehri Girne'deydi. Girne merkezde Dome otelde kadık. 2 kişilik odanın 1 geceliği 250 tl idi. Fiyata sadece kahvaltı dahil. Rezervasyonu önceden telefonla yapmıştık. Kalmak için Girne çok güzel ama otelde hiç vakit geçirmediğimizi düşünürsek daha ucuz bir yerde kalabilirmişiz. Otelimizin yeri çok iyiydi ama biraz eskiydi. Bizim odamız gürültülü ve tuvalet kokuyordu. Ben otelden memnun kalmadım ama Haleler odalarının konumu gereği sorun yaşamadılar. Denize girmek için tercih edilecek bir otel değil. Kahvaltısını beğendim.Dome otel – GirneDenize girmek için adanın güney sahillerini tercih etmemiz gerektiğini söyledi Seyran. Kuzey şeridinde de yani Girne'de de temiz yüzme noktaları varmış ama kayalık ve lacivert bir deniz var. Oysa güneydeki kumlar incecik, suyun rengi turkuaz, daha cezbedici oluyor. O yüzden biz de atladık Gazimağusa'ya gittik.Gazimağusa bir ortaçağ kenti. Etrafı surlar ile çevirili. Surların içi ise tarihi binalar ve kaleler ile dolu. Genelde kiliseleri camiye dönüştürmüşler. Bunlardan en önemlisi eski "St Nicholas Katedrali" şimdiki adıyla "Lala Mustafa Paşa Camii". Caminin önündeki ağaç Cümbez ağacı imiş ve adadaki en yaşlı ağaçmış.Lala Mustafa Paşa Camii ve en yaşlı ağaçGazimağusa çarşıMağusa'nın İngilizce ismi Famagusta bir çok tabelada ve haritada karşınıza çıkıyor.Mağusa Namık Kemal'in sürgün edildiği yer aynı zamanda. Namık Kemal Zindanı hemen şehir merkezinde. 2 tl karşılığında gezebiliyorsunuz.Namık Kemal ZindanıMaraş, Mağusa'nın bir mahallesi, Maraş, hayatın durduğu yer. Tam bir hayalet şehir. Denizin kenarında terkedilmiş oteller, binalar, dükkanlar… Burası Barış Harekatı esnasında Türkiye tarafından ele geçiriliyor, boşaltılıyor, etrafı tellerle çevriliyor. Bir takım anlaşmalardan ötürü içeriye askeri personelden başka birileri giremiyor. Ve girenler de her şeyin olduğu gibi durduğunu söylüyor, dükkanların tabelaları, vitrinler, evlerin koltuğunda bırakılmış okunmayı bekleyen kitap, küllükte sigara gibi… Maraş eskiden Kıbrıs'ın en canlı turizm merkezi iken şimdi terkedilmiş bir yer. Önündeki eşsiz plajı ile tekrar keşfedilmeyi bekliyor.Kapalı MaraşMağusa'nın ünlü sahili, Kapalı Maraş'ın hemen önündeki Palm Beach e gittik. Giriş ücretsiz, şemsiye altında 3 şezlong için 15 lira aldılar. Denizine diyecek söz yok, berrak bir su var. Girince çıkası gelmiyor insanın. İlerisi biraz kayalıktı ve bol balık vardı. Şnorkelle epey güzel vakit geçirdik.Mağusa'da sualtıMağusa'ya gelmişken Salamis Antik kenti de görülmesi gereken yerlerdenmiş. Bilginize…Girne en hareketli ve turistik şehiriymiş Kuzey Kıbrıs'ın. Kyrenia olarak da göreceğiniz Girne şehrinin at nalı şeklinde bir limanı var. Limanda demir atmış tekneler hoş bir görüntü yaratırken deniz kenarında da bir çok restoran ve kafe burayı cazibe merkezi haline getiriyor.Girne LimanıGirne Limanının sonunda da Girne Kalesi var. Kalenin ziyaret saati saat 19.00 a kadarmış. Biz geç kaldığımız için gezemedik ama içindeki Batık Gemi Müzesinin ününü çok okudum.Girne'nin güzelliği ara sokaklarda gizli. Mutlaka limanın oradan bir kaç arka sokağa girip çıkın, fotoğraf çekin.Girne ara sokaklarGirne şehir merkezi denize girmeye çok elverişli değil. Ha giren var mı, Dome otelin önünde var. Ama genelde oteller Girne'nin batı kıyı şeridinde konuçlanmış. Batı sahilde Kıbrıs Barış Harekatı'nın başlangıç yeri olan Yavuz Çıkarma Plajı ve Karaoğlanoğlu Şehitliği varmış. Biz o tarafa geçmedik.Yine Girne'de önemli bir turistik nokta, Bellapais manastırı. Beni götürün diye ısrar etsem de plajlarda uzun vakit geçirdiğimiz için fırsat olmadı. Burası gotik mimarili ve muhteşem manzaralı bir manastırmış. Gece manzarası ayrı, gündüz manzarası ayrı güzelmiş.Pazar günü yine denize girmek istedik tabii ki. Altımızda araba var, Kıbrıs'ı görüp tanımak istiyoruz, dolayısı ile ver elini Karpaz. Karpaz adanın en uç noktası. Uç noktanın güneye bakan kısımında "Altın Kumsal" plajı var. Buraya gitmek epey uzun sürdüyse de denizin muhteşemliği yol acısını unutturdu.Girne'den Karpaz'a rotamızKıbrıs'ta yollar tek şerit gidiş, tek şerit geliş. Hız sınırı düşük ve her an her yerde radar olabilirmiş. O yüzden yavaş gidiyorsunuz. Ada genel olarak çorak bir görünüme sahip. Yine de yollarda durup deniz kenarında mola verdiğimiz oldu.Mola yerlerinde gördüğümüz ilginç tepelere tırmandığımız da olduKarpaz'a geldiğimizde denizi gördük, ağzımız sulandı. Zaten sıcaktan pişmişiz, arabada sarsılmaktan bıkmışız vs… Arabayı park edip kendimizi atacağız mavi sulara derken araba kuma saplanmasın mı! Haydi bakalım ittirmece. Etraftaki yabancı turist kızlar da bize yardıma geldiler. Ne kadar uğraştıysak da hareket ettiremedik. Bu esnada bazı komik manzaralar oluşmadı değil 🙂Bize yardımcı olan turist arkadaşlara teşekkürü borç bilirizSağımızda ve solumuzda Bungalov şeklinde odaları olan pansiyonlar vardı. Onlardan birinin traktörü varmış, neyse ki bir müddet sonra tesis sahibi traktörünü yolladı, arabayı kumdan çıkardık. Çıkardığımız gibi kendimizi Akdeniz'in muhteşem sularına bıraktık ve bu olayın moralimizi bozmasına asla izin vermedik.Suyun altında bile gülüyordukKarpaz deniz altıKarpaz yarımadasını eşekleri ile meşhurmuş. Bizim de önümüze çıktı, araba ile giderken kadraja zor sığdırdım.Eşek için sola bakın 🙂Dönmeden önce de Lefkoşa'da ne var ne yok biraz bakınalım dedik. Lefkoşa'nın İngilizcesi de Nicosia imiş. Lefkoşa Kuzey Kıbrısın ortasında, merkezinde. Aslında adayı gezme amaçlı bir tatil için konaklamayı Lefkoşa'da seçmek de mantıklı olabilirmiş. Sıkıcı ama merkezi bir yer.Çok beğendiğim bu binanın altında eczane olması bir tesadüf mü?Lefkoşa merkezde dükanların olduğu dar sokaklı bir çarşı var, bu bölgede biraz dolandık. Ve bir de bakmışız ki Yeşil Hat denen sınıra gelmişiz. Şehir yarıda kesiliyor adeta! Böyle aniden karşımıza çıkıveren sınır bizi şaşırttı. Türk vatandaşları olarak Güney Kıbrıs'a KKTC'den giriş yapamıyoruz, Schengen vizemiz olsa dahi. Hatta her Kıbrıs'ta yaşayanı da almıyorlarmış.Arkada görünen binalar Güney Kıbrıs, burası ise pasaport kontrolLefkoşa'da bir kaç önemli müze de varmış, Etnoğrafya müzesi olarak hizmet veren Derviş Paşa Konağı ve Rumların Kıbrıs'taki Türklere saldırıları sırasında ortaya çıkan vahşet fotoğraflarının sergilendiği Barbarlık Müzesi benim görmek istediklerimdi. Uygunsuz saatte Lefkoşa'da olduğumuz için gidemedik. Lefkoşa'da eski tarihi çarşıdan sonra en önemli cadde de Dereboyu Caddesi imiş. Burası gençlerin takıldığı, karşılıklı kafelerin ve alışveriş mağazalarının olduğu bir cadde. Kıbrıs ortamını görmek için buraya da uğrayın derim.Lefkoşa'da Beşparmak Dağları eteğinde büyük bir bayrak var. Bu bayrak geceleri ışıklandırılıyor. Büyüklüğünden dolayı Güney kesimden bile görülüyormuş.Dağdaki bayrakKıbrıs'ta yemek ve eğlence bölümüne gelirsek…Kahvaltılığın vazgeçilmesi hellim peyniri Kıbrıs'ın simgesi. Sevdiklerinize alabileceğiniz çok da güzel bir hediye. Tuzlu ve daha az tuzlu seçenekleri var. Yerel süpermarketlerden aldık biz (Lemar diye bir market zinciri).İlk gün Mağusa'da Ali's pizza adlı mekanda pizza yedik, fena değildi. Tavuk dolma diye bir yemeği de meşhurmuş buranın.Ali's Pizza bu sokaktaGirne'de yemek yemedik ama gündüz ara sokaklarda gezerken güzel bir bar keşfettim, akşam da oraya gittik. Ego Bar müziğiyle, o anki damak tadınıza göre hazırladıkları kokteylleriyle ve ortamıyla beni memnun etti. Gönül rahatlığı ile tavsiye ediyorum.Ego barı dışarıdan sevdimİçeriyi daha bir sevdimLefkoşa'da geri dönmeden şeftali kebabı yiyelim dedik. Kıbrıs'a özgü bir kebap çeşidiymiş bu, bildiğimiz şeftaliden yok içinde 🙂 Okuduğum kadarıyla ismi bu kebebı ilk bulan aşçı Şef Ali'nin isminden geliyormuş. İlk başlarda "Şef Ali Kebabı" olarak anılmış ve zamanla "şeftali kebabı"na dönüşmüş. Koyun veya keçinin "telb" denilen iç zarının kıyma, soğan ve maydanoz ile karıştırılan ve dolma biçiminde sarılıp, şiş veya ızgara telinde pişirilen bir yemekmiş.Şeftali kebabını nerede yiyelim diye 1-2 esnafa sorduk. Tatmin edici cevaplar alamadık ve bizi ünlü Dereboyu caddesine yönlendirdiler. Uçağımıza da az kaldığı için gözümüze ilk çarpan Califorian Gold adlı restorana oturduk. Burası daha çok modern yemekler yapan bir yerdi ama Şeftali kebabı da vardı menüde. Biz onu sipariş ettik, orada bile beğendik. Eminim daha güzel yapan yerler de vardır. Daha sonra Dereboyu Caddesinin arka tarafında Lavaş adlı bir restoran gördük, orada da yenebilirmiş diye düşündüm.Şeftali kebabıKebabın yanında humus ve yoğurtlu bir meze de servis edildi. Humusu görünce Akdeniz'de olduğumu hatırladım. Lübnan'da da bol bol yemiştik.Kıbrıs'ın en önemli eğlencesi ve gelir kaynağı kumardan bahsetmeden olmaz. Kaldığımız otelin Casinosu vardı, biz oraya girdik. Normalde paralı olan içecekler kumarhanelerde bedava servis ediliyor. Maksat millet içsin, eğlensin, daha çok oynasın, daha çok kaybetsin. Hatta kumar turu diye bir konsept varmış benim bilmediğim. Belli bir limitin altına düşmeden kumar oynamayı taahhüt eden müşteriler en lüks otellerde bile bedava kalabiliyormuş bu tur kapsamında. Vay anasını sayın okuyucularım, bu konuda hiç bir fikrim yokmuş meğer benim…Biz Olgunla şansımıza güvenmeyen tipler olarak hiç oynamamayı tercih ettik. Ama koyduğu 20 lirayı 1 saat içinde neredeyse sıfıra düşürüp daha sonra geri kazanan Seyran'ı rulet oynarken izlemesi çok zevkliydi.Otel bünyesinde olmayan bağımsız Casinolar da vardı Girne merkezde. Giriş paralı mıydı hiç sormadım. İçerilerde genel kural olarak fotoğraf çekmek yasak.Alışveriş meselesine gelirsek… İçki Kıbrıs'ta çok ucuz. Havaalanındaki Duty Free'nin de bir çok yerden ucuz olduğunu okudum. Ama Kıbrıs içindeki marketlerde de duty free fiyatı varmış. Genelde rakıya rağbet eden çok.İngiliz çaylarından aldık biz bol bol. Twining's ve Tetley markalı çaylar meğer Türkiye'de çok pahalıymış.Hellim peynirini tekrar hatırlatmak isterim. Kızartın kızartın yiyin 🙂Kıbrıs ile ilgili en sevdiğim yönleri özetlemem gerekirse:Uçakla ulaşım rahat.Vize, pasaport derdi yok.Yurtdışındasınız, telefondan ve internetten uzaklaşmak için iyi bir fırsat.Yurtdışındasınız ama TL harcıyorsunuz, Türkçe konuşuyorsunuz, her şey anlaşılır ve kolay.Türk bankalarının bankamatiklerinden para çekiyorsunuz.Sıcak bir iklim, Türkiye'de sezon açılmadan gidebilirsiniz.Muhteşem denizlerde yüzme şansı var Mağusa ve Karpaz'da.Büyükşehir hayatı yok.İsterseniz pansiyonda kalın, gezin, farklı sahillere gidin, isterseniz de birbirinden lüks otellerde kendinizi şımartın.Ama ne yapın edin, Kıbrıs'a bir şans verin, gezin, tanıyın orayı 🙂Kıbrıs HatırasıKıbrıs HatırasıBunu paylaş:Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)İlgili Paylaş deniz tatili , kültür turu , Vizesiz