Berlin Gezi Notları

Berlin Gezi Notları
Uzun zamandır “Noel zamanı Avrupa’da olmak” gibi bir hayalim vardı. Işıl ışıl fotoğraflara bakarken iç geçiriyor; “Ama havalar soğuk, kışın işlerim de çok yoğun” gibi mazeretlerle gitmeyi erteliyordum. Bu sene de son ana kadar bu tür bahanelerle avunurken birden durup düşündüm ve hayatta neleri ertelediğimi gözden geçirdim. Sonra da kendimi gaza getirip yılbaşını Berlin’de geçirebileceğimiz fikrine ısındım.
Ben fikre ısınırken Berlin’de havalar iyiden iyiye soğuyordu ve benim soğukla aram hiç iyi değildi. Yılbaşı gecelerinde ise evde tombala oynayacak kadar geleneksel bir kutlama anlayışına sahiptim. Benim için bir çılgınlık olsa da Olgun’u ikna edip 1 yaşındaki bebeğimiz Ekin’i engel görmeyerek biletimizi aldım.

Bebekle Berlin’de Yılbaşı Hazırlıkları

Öncelikle bebeği soğuktan korumak için bazı önlemler almam gerekiyordu. Bu noktada instagramda yaptığım yardım çağrısı çok işe yaradı ve bebekli annelerden çok yararlı tavsiyeler topladım. Bebeğin içine giydireceğim termal içlik, üzerine giydireceğim kar tulumu ve bebek arabasında sıcak tutan “footmuff” denilen puset tulumu gitmeden önce yaptığım yatırımlardı.

Kar tulumu ve puset tulumu Ege’de yaşadığımız için çok kullanılmayacak şeylerdi, direk de bebeğin tenine değmeyecek şeyler oldukları için bunları 2. El olarak satın almayı tercih ettim. Bebecruz sitesini öneririm bu anlamda.

 

Noel bebek Ekin soğuğa karşı direniyor!

Bebek arabasının yağmur örtüsü de ilk kez bizimle seyahate çıktı, rüzgardan da korusun diye yanımıza almıştım ama yine kullanmadık.

Sonuç olarak bebekle Berlin soğuğunu engel olarak başarıyla aştık.

Yine de itiraf etmeliyim, bebekle gezmek zor; bebekle soğukta gezmek daha da zor. Nedenlerine yeri geldikçe yazı içinde değineceğim.

Berlin’e Ulaşım

Berlin, Almanya’nın başkenti. Ülkemizden direkt olarak gidebileceğiniz, seferlerin bol olduğu bir şehir. Almanya’da yaşayan Türkler sağolsun, biz de İzmir’den İstabul aktarması yapmadan direkt olarak Berlin’e uçabildik.

Çocuklu aile olunca direkt uçuşlar çok daha kıymetli oluyor. Geçen kurban bayramında sırf direkt uçalım diye Zürih’e gitmiştik mesela. Bu noktada İzmir’de bizi Sunexpress havayolları en çok noktaya ulaştırıyor. Check in kontuarı salça ve tarhana koksa da razıyız, aktarmasız ulaşalım yeter ki!

Berlin Tegel Havalimanı’ndan Şehre Ulaşım

Tegel Havalimanı nispeten merkeze yakın.

Otobüs bilgisi veremiyorum ama havaalanında bir infoya sorularak bilgi alınabilir.

Biz bebekli yolcu olarak taksi kullanmayı göze alıyoruz artık. Havaalanından merkeze 25 Euro civarı tutuyor normalde ama bizim otel biraz uzakta olduğu icin 30 Euro tuttu.

Taksiye binerken Alman disiplini kendini gösterdi, bebekle bizi sıradan bir taksiye bindirmediler. Bebek için araba koltuğu bulunduran taksilere yönlendirdiler.

Bebekli yolcular Berlin’de sadece araba koltuklu taksilere binebiliyor

Berlin’de Şehiriçi Ulaşım ve Toplu Taşıma

Berlin beklediğimden çok daha büyük ve gezilecek yerler açısından yayılmış bir şehir çıktı. Öyle şıp diye “oraya yürüyüveririm” denmiyor. Düz ayak ve yokuşsuz olsa da bir yerden sonra yürümek çok yorucu hale gelebiliyor ve toplu taşıma kullanma gereksinimi devreye giriyor.

S-Bahn ve U-Bahn denilen metro sistemi şehrin her yanını sarmış. Biz de bunları aktif olarak kullandık. Bunun dışında otobüs ve tramvay seçenekleri var ama onları keşfedemedik. Zaten sadece doğu Berlin olarak geçen yerlerde tramvay varmış ama normalde nerenin doğu nerenin batı olduğunu anlamanız çok zor.

Otelimiz çok merkezi olmadığı için toplu taşımayı sınırsız kullanabileceğimiz Berlin Welcome Card aldık. Bu kart hem sınırsız toplu taşıma kullanma hakkı veriyor, hem de bazı müzelerde ve restoranlarda indirim sağlıyor. Ayrıntılı bilgi için buraya tık tık. Bizim gittiğimiz tarihte 2 günlüğü 19,90 euro, 3 günlüğü ise 27,90 euro idi. Bu kartı otelimizin resepsiyonundan temin edebildik.

Toplu taşıma genel olarak efektif fakat metro istasyonlarında trenin olduğu kata inmek, trenden inip caddeye ulaşmak zaman kaybettirici olabiliyor. Hele de bebekleyseniz…

Çünkü bebekle olunca önce asansör var mı diye bakınıyoruz, asansör varsa bekliyoruz. Bazen dolu geliyor, yine bekliyoruz. Merdiven kullananlar çoktan caddeye ulaşmışken biz daha asansörün gelmesini bekliyor oluyoruz. Tabi bu iyi ihtimal, çünkü bir çok durakta asansör yok. O zaman Olgun kışlık eşyalar ve bebekle 30 kiloya ulaşmış bebek arabasını karga tulumba kavrayıp merdivenlere yöneliyor. Oluşan manzara trajik:

İtina ile puset kucaklanır…

Bizim otele yakın olan S bahn istasyonunda asansör var mı diye bakınırken büfedeki Türk genç bize usulca yanaşıp “S Bahn’da yok ablam” dedi. Bu olay üzerine hem Almanya’daki Türk popülasyonunu hem de gezi boyunca bebek arabasını kucaklayacağımızı anladık… “S Bahn’da yok ablam” gezimizin sloganı oldu diyebilirim.

Berlin aslında çocuklar için çok güzel aktivitelere ev sahipliği yapan bir şehir fakat bebek arabasından kurtulmuş olarak buraya gelmeniz daha iyi olacaktır. Veya geziye biraz uzun vakit ayırın.

Biz normalde aktif olarak kanguru kullanıyoruz bebeği taşımak için ama bu mevsimde lahana gibi sarılmış bebeği bir de kanguruya sıkıştırmak çok akla yatkın değildi.

Taksi seçeneği ise “bebek koltuklu taksi” bulma sorunsalı yüzünden bizim için devre dışıydı, ama siz taksiye binmeyi de düşünebilirsiniz, euro kurunu saymazsanız aşırı pahalı değil.

İstanbul’daki “Bitaksi” uygulaması gibi “Mytaxi” uygulamasını telefona indirip kullanmak kolaylık sağlayacaktır.

Uber de kullanılabilir sanıyorum, biz denemedik.

Berlin’de konaklama

O toplu taşıma illa ki kullanılacak, o yüzden metroya yakın herhangi bir yerde kalabilirsiniz diye okumuştum. Katılıyorum.

Yine de Mitte semtinde kalmak size zaman kazandırabilir. Alxanderplatz, Hackesher Markt, Freidreich Strasse’ye yakın bir yerde kalmak turistik aktivitelere ulaşım açısından iyi olabilir.

Ben bu geziyi son anda ayarladığım için yılbaşı vakti otellerin doluluk oranı çok yüksek, fiyatlar da epey pahalıydı. Airbnb evlerini tercih ediyorum ama onlar da her zaman asansörlü olmayabiliyor. O yüzden otellere yöneldim.

Fiyat performans olarak en uygun bulduğum otel Holiday Inn Berlin City East Side idi. İsminden de anlaşılacağı üzere Berlin’in Doğu kısmında, East Side gallery’e çok yakındı.

Holiday inn city east side, beğendiğim bir otel oldu

Otelin yakınındaki S-Bahn istasyonunda asansör olmayışı ve otel odasında minibar bulunmayışı burayı bebek dostu olmaktan uzaklaştırıyordu fakat otelin temizliği ve kahvaltısının güzelliği ile memnun kaldığım bir konaklama oldu. Zaten dışarısı 0 derece olduğu için yanımızda gezdirdigimiz yiyecekler buzdolabında saklanmış gibiydi, o yüzden minibara ihtiyaç olmadı aslında.

Otelin lokasyonu ünlü gece klubü Matrix’e yakın, trend restoranların ve 3. Dalga kahvecilerin çok olduğu Fredreichchain semtindeydi. Eğer bu tarz yerler ilginizi çekiyorsa burada kalmaktan çekinmeyin. Tesis çok güzel. Ama ben daha merkezi bir yerde kalmış olmayı dilerdim.

Örneğin Cuma günü tam bedava yürüyüş turuna katılacaktık, ben Ekin’in üstüne ıhlamur döktüm. Ihlamur sıcak değildi ama çocuğu ıslattığı için paniğe kapılıp hemen odaya gitmek istedik. O noktada odamızın daha merkezi bir noktada olmuş olmasını istedim. Tabi yaşadığımız stres sonrası eşimle tartıştık ve o gün birkaç saatimiz boşa gitti. Sonra barıştık tabii ki, severiz birbirimizi.

Stresimizi atmaya çalışıyoruz

Daha merkezi lokasyonda olan Titanic Comfort Mitte otelinde ise kardeşim Hale kalmıştı 3 sene önce. Bu otel personeli Türk ağırlıkta olduğu icin İngilizcesi çok iyi olmayanların bile rahat edebilecekleri bir konaklama deneyimi sunabilir. Sadece odalar çok küçükmüş, biz o yüzden tercih etmedik ama sizin için bu bir kriter değilse orayı da değerlendirebilirsiniz.

Berlin’de kaç gün kalmalı?

Biz Perşembe gidip pazar döndük. 2 yarım gün, 2 de tam günümüz vardı. Bence belli başlı aktiviteleri gerçekleştirmek için güzel bir süre ama bahsettiğim zaman kayıpları yüzünden bize hiç yetmedi. Üstelik normalden farklı olarak Noel pazarlarında da vakit geçirince Berlin’deki kültürel aktiviteleri es geçmek zorunda kaldık. İleride tekrar gelmek şart.

Eğer farklı lezzetleri ve farklı konseptteki restoran ve kafeleri deneyimlemeye meraklı biriyseniz Berlin’de uzun zaman geçirebilirsiniz. Zira bize önerilen yerleri deneyecek kadar çok acıkmadık.

Bence sindirerek gezmek icin 4 gün ideal ama müzeler ilginizi çekmiyorsa ve çocuklu gezgin değilseniz 2 günde de belli başlı noktaları görüp başka şehre geçebilirsiniz. Tabii ki tavsiyem uzun kalıp kültür-sanat mabedi bu şehrin tadını çıkarmanız yönünde olacak.

Berlin’de gezilecek yerler

Baştan anlaşalım, Berlin oyle doğal güzelliklerle bezenmiş, şirin binalarla donanmış estetik güzelliğe sahip bir yer değil. 2. Dünya savaşında çok zarar gördüğü için modern binaların yoğunlukta olduğu gri bir başkent hayal edebilirsiniz. Fakat; yapılacak aktivitelerin bolluğu, sanata dair oluşumları, alt kültürleri ve lezzet durakları ile ziyaret edilmeyi fazlasıyla hakediyor. Yaratıcılığın prim yaptığı bir başkentteyiz.

Ben Avrupa’daki bedava yürüyüş turu konseptini çok seviyorum. Bence gittiğiniz şehirde böyle bir hizmet varsa ve İngilizce biliyorsanız mutlaka katılın. Biz katılacaktık ama ne olduğunu yukarıda anlattım.

Biz bedava yürüyüş turlarından Brandenburg kapısının yanından hareket edene katılacaktık ama birçok seçenek var. Turistik turlar haricinde “Alternatif Berlin” turları da düzenleniyor. Alternatif tura katılıp şehirdeki muralleri ve hip mekanları görebilirsiniz.

Berlin’i bu gidişimde doyasıya gezemedim ama gitmeden önce kapsamlı bir araştırma yapmış, orada yaşayan arkadaşlarımdan ve takipçilerimden öneriler alarak gezimi planlamıştım. Öğrendiklerim doğrultusunda neler yapılabileceğini anlatmaya başlıyorum:

Öncelikle Berlin’in bölgelere ayrıldığını ve her bölgede farklı şeyler bulacağınızı, çok yayılmış bir şehirde olduğumuzu bilelim. Bölge isimlerine göre başlıklara ayırarak anlatacağım.

Berlin’in bölgeleri: Özellikle Mitte’ye dikkat 

Mitte

Mitte semti Berlin’in en merkezi yeri, turistik aktivitelerin çoğu da burada.

Google maps üzerinde Mitte’de görebileceğiniz yerleri kendim işaretledim, büyütüp inceleyebilirsiniz

Alexanderplatz gezmeye başlamak icin iyi bir nokta. Bu merkezi meydanda alışveriş merkezleri çok, bir de Tv Tower dedikleri Berlin’in simge yapısı var: Berliner Fernsehturm.

Meydanda dünya saatlerini gösteren heykeli bulup inceleyebilirsiniz.

Kuşbakışı Berlin manzarası için 207 metre uzunluğundaki TV Tower’a çıkmak iyi bir seçenek. Tv Tower’a çıkmaya niyetiniz varsa ya sıra beklemeyi göze alacaksınız, ya da internet üzerinde şu adresten fast ticket alacaksınız. Tepede bir de restoran varmış, güzel olduğu söyleniyor ama rezervasyon şartmış.

Berlin Tv Tower ve Alexanderplatz. Görsel Google’dan.

Alexanderplatz’dan sonra rotanızı Berlin’in en eski yerleşim bölgesi Nikolaiviertel’e çevirebilirsiniz. Zaten yer yer oklarla gösteriliyor bu bölge, hatta yerde kırmızı ayak izleri vardı sizi Nikolaiviertel’e götüren.

Nikolaiviertel, ismini eski bir kiliseden alınan küçük bir bölüm. Burası için Berlin’in old town‘u diyebiliriz, ama 1944’de bombalandığı için kiliseden başka eski bir bina görünmüyor etrafta.

Nikolaiviertel’e giderken

Nikolaiviertel

Eski kilise Nikolaiviertel

Buradan sonra Berlin’in içinden geçen Spree nehri kıyısına çıkabilirsiniz.

Spree nehir kıyısında, Müzeler Adası’na çok yakınsınız ama ben önce nehrin doğu tarafını anlatıp sonra nehrin karşı kıyısına geçelim diyorum.(Yukarıdaki haritada 3 numara ile gösterdiğim bölüme gidiyoruz)

İstikamet Hackesher Markt Caddesi ama önce Spree kıyısında DDR Müzesini göreceksiniz. Soğuk savaş döneminde Doğu Almanya’da yaşayan halkın günlük yaşantısını interaktif olarak sunan bu müzeye gidenler çok iyi vakit geçirdiklerini yazmışlar. Merak ettim doğrusu… Berlin’in en popüler müzelerinden biriymiş.

Spree Nehri kıyısında DDR müzesi

Hackesher Market Caddesi, üzerinde çeşitli pasajların ve mağazaların olduğu bir yer. Buraya direkt olarak S Bahn ile Hackesher Markt durağında inerek de ulaşabilirsiniz. Hackesher Höfe isimli alışveriş merkezi görülmelikmiş ama biz hep kapalı olduğu saatlere denk geldik.

Hackesher Höfe alışveriş pasajı ve Hackesher markt Caddesi

Anne Frank Zentrum yani Anne Frank Merkezinin bulunduğu pasaj da bu caddede ve oldukça cool bir pasaj.

Anne Frank Zentrum’un olduğu pasaj, grafittilerle dolu

Müzeler Adası yani Museum island, Spree nehri üzerinde karaya köprüler ile bağlı bir ada gerçekten. Üzerinde ihtişamlı Berlin Katedrali ve 5 tane müze var. Müzelerin isimleri: Pergamon Museum, Bode Museum, Neues Museum, Alte Nationalgalerie, Altes Museum.

Berlin Katedrali, yani Berliner Dom, Berlin’de eski ve tarihi kalmış özel bir yapı. Vaktiniz varsa tepesine tırmanabilirsiniz.

Müzeler adasına geçiş ve Berlin Katedrali (Berliner Dom)

Müzeler Adası’nın, hatta Berlin’in en ünlü müzesi kuşkusuz ki Pergamon Museum. Bildiğimiz Bergama Müzesi yani. Burası çoğunlukla bizden (yani Türkiye’den) çalınan veya kaçırılan eserlerin sergilendiği, burayı gezen Türklerin başını taşlara vurduran bir müze olmakla meşhur.

Müzenin en önemli eseri Türk topraklarından kaçırılan Zeus Altarı. (Kaz dağlarındaki yerini görmüştük, ama orijinali bu müzedeymiş). Zeus Altarı’nı Türkiye’den kaçıran kişi Karl Humann’ın kendi vasiyeti üzerine ülkemizdeki Bergama’ya gömülmüş olması ise ilginç bir detay. (Altar Almanya’da, hırsız Alman Türkiye’de.)

Pergamon Müzesinde memleketim Söke’nin etrafındaki Priene, Milet ve Magnesia antik kentlerinden de birçok eser olduğunu okudum.

Çok ihtişamlı ve güzel olduğu söylenen Bergama müzesi normalde 3 bölümden oluşuyormuş ve 2025’e kadar 4 bölüme çıkarılması planlanıyor. 2019’a kadar müzenin bir kısmı kapalı. Bu haber beni biraz teselli etti, çünkü biz buraya da giremedik bu gezide.

Net olarak görebiliyorsunuz ki Pergamon yani Bergama ismi Berlin’de büyük bir gurur kaynağı. Birçok işletme Bergama olarak isimlendirilmiş: “Pergamon tours and travels”, “Pergamon restaurant” vs… Bizim daha birkaç yıl önce değerini anlayıp Unesco Dünya Mirası’na kabul ettirdiğimiz Bergama’nın ekmeği Berlin’de afiyetle yeniyor anlayacağınız.

Müzeler Adası’ndan Unter der Linden Caddesi‘ne geçiş yapabilirsiniz. İsmi “Ihlamurlar Altında” anlamına gelen bu caddenin kendisi de ismi gibi güzel. Sağlı sollu dizilmiş ve ışıklandırılmış ıhlamurların altından yürüyorsunuz.

Unter den Linden Caddesi

Biz Unter der Linden caddesini yılbaşı gecesi gezdiğimiz için normal halini göremedik, cadde trafiğe kapalı, birçok dükkan hizmet dışıydı. Ama üzerinde birçok alışveriş mağazasının ve kafelerin olduğunu gördük. Sıradan günlerde çok keyifli bir yer olduğuna eminim. Buradaki Nivea Shop’a uğramamız özellikle önerilmişti.

Unter der Linden’in sonuna geldiğinizde ise karşınızda Berlin’in en önemli simge yapısı Brandenburger Tor çıkıyor. Brandenburg Kapısı‘nın önü feci bir turist kalabalığı. Yılbaşı eğlenceleri de burada yapılıyor.

Brandenburger Tor

Brandenburg kapısına direkt metro ile ulaşmak isterseniz kendinizi Hauptbahnhof durağına atıp oradan U55 trenine binmeniz gerekiyor. Brandenburger Tor durağında indiğinizde hop diye önünde buluveriyorsunuz kendinizi.

Brandenburg’un hemen yanında ise Reichstag var, yani Alman Parlamento binası. Buranın özelliği tepesindeki cam kubbesi. Bu kubbe sadece binayı örtmekle görevli bir çatı değil; elektrik üreten yağmur suyunu arıtan çok becerikli, mühendislik harikası bir kubbe. Dolayısıyla çok da tursit çekiyor.

Reichstag – Alman Parlamentosu – Deutscher Bundestag

Siz de bir turist olarak Alman Parlamentosu’nu ve kubbesini görmek isterseniz buraya rezervasyonsuz gitmenin pek akıllıca olmadığını bilmelisiniz. Rezervasyon işlemini şuradan yapıyorsunuz ve rezerve ettiğiniz saate muhakkak uymanız bekleniyor. İşte size Alman disiplini!!! Ama bir güzel yanı da ziyaretin ücretsiz olması.

Reichstag gezisi popüler bir turist aktivitesi. Mümkünse gün batımı saati ayarlamaya çalışın, hem gündüzü hem geceyi yaşamış olursunuz. Ama gece mi çıkmalı mı gündüz mü diye sorarsanız benim araştırmalarım gündüzü öneriyordu. Ben 2 hafta önce rezerve etmeye çalıştım ama ziyaret tarihimizde sadece geceleri müsaitlik vardı. 1 ocakta sabah saatinde bir müsaitlik bulduk, ona da yetişemedik maalesef.

Berlin seyahatiniz belli olduğunda hemen Reichstag rezervasyonunuzu yapın derim. Eğer erken davranırsanız ücretsiz rehberli turlardan rezerve edebilirsiniz. Rehbersiz turlarda ise kubbenin tepesine çıktığınızda dağıtılan audioguidelar sizin nereye baktığınızı algılıyormuş ve karşınızda gördüğünüz binayı tanıtıyormuş. Audioguidelarda Türkçe seçeneğinin olması sevindirici haber.

Hauptbahnhof’dan bineceğiniz U55 treninin Bundestag durağı da hemen Reichstag’ın yani Alman Parlemantosu’nun önüne çıkıyor. Bu binanın Bundestag olarak anıldığını da okuyabilirsiniz birçok yerde.

Brandenburg Kapısı civarında görmeniz gereken bir diğer turistik yapı Yahudi soykırımı anıtı. Jewish Holocaust denilen bu yapı 2711 adet beton blok kullanılarak yapılmış bir anıt mezar. Zamanında öldürülen Yahudiler için tasarlanmış.

Jewish Halocaust

Brandenburg Kapısı’nın ön tarafı Unter der Linden Caddesi iken arka tarafı Berlin’in meşhur şehir parkı “Tiergarten“a çıkıyor. Mutlaka uğranmalı, mümkünse piknik yapılmalı, bizde neden yok diye kıskanılmalı…

Yararlı bir İpucu: Alexanderplatz’dan başlayıp Unter den Linden’den geçip Brandenburger’e gelen 100 numaralı otobüs hattı turistler arasında çok popülermiş. Binip ucuza turistik tur yapabilirsiniz.

Potsdamerplatz, Brandenburg Tor civarında gezerken görmeniz gereken modern ve ışıltılı bir meydan. Burası 2. dünya savaşında yıkılıp dümdüz edilmiş. Almanlar da tarihe inat oraya en büyük ve gösterişli binaları dikmiş. Bence burası hiç Avrupa gibi değil, kendimi Asya’da hissettim. Güzel mi derseniz güzel bir meydan değil ama ışıklandırması gerçekten görmeye değer.

Potsdamerplatz’a giderken böyle süper ışıklı bir cadde bulduk

Berlin’in en modern meydanı: Potsdamerplatz

Bir de Avrupa’nın ilk trafik lambasını görebilirsiniz Potsdamer Meydanı’nda. Bildiğimiz lambalardan değil, biraz değişik. O yüzden Potsdamer Meydanı’na mutlaka gelin derim.

Ve karşınızda Avrupa’nın ilk trafik lambası

Buradaki Sony Center Alışveriş merkezinin girişinde bir Legoland Discovery center var (çocuklu gezginlere duyurulur) ve Sony Center’da akşamları çeşitli gösteriler yapılıyor.

Potsdamer Platz’da Sony Center Alışveriş merkezi

Mitte’nin önemli ve canlı caddelerinden biri Friedrichstrasse. Ve Berlin’in en kolpa aktivitelerinden biri olan Checkpoint Charlie bu cadde üzerinde.

Checkpoint Charlie, zamanında Doğu ve Batı Berlin arasında bir geçiş kontrol noktası olarak kullanılyormuş. Genelde yabancıların geçiş yaptığı bir kapı olduğu için burada Amerikan askerleri nöbet tutuyormuş. Şimdi de geçiş noktasının bir benzeri inşaa edilmiş, nöbetçi Amerikan askeri ile fotoğraf çekilip pasaportunuza geçiş damgası bastırabildiğiniz bir turistik aktivite yaratılmış. Bence gereksiz bir para tuzağı ama isterseniz siz de fotoğraf çekilebilirsiniz.

Turist avcısı bir atraksiyon: Checkpoint Charlie

Checkpoint Charlie’nin hemen yanında bir de müzesi var: Berlin Wall Museum – Museum Haus am Checkpoint Charlie.

Berlin Yahudi Müzesi de bu civarda görebilecekleriniz arasında.

Checkpoint Charlie’ye ulaşım için U-Bahn durağı: Stadtmitte

Gendarmenmarkt bölgesi, Fransız ve Alman katedrallerinin yanı sıra tarihi Concert House’a ev sahipliği yapan bir meydan. Biz noel pazarı var diye uğramıştık ama yılın diğer zamanlarında da ziyareti hakediyor. Olmadı Raush Schokoladenhause için uğrayıp çikolata alışverişi yaparsınız 😉 Çikolatacının üstündeki dişhekimine dikkat etmemi söylemişti Berlin’de yaşayan bir arkadaşım 🙂

Gendarmenmarkt Meydanı ve Noel pazarı

Nihayet Mitte’deki gezilecek yerleri bitirdik. Sıra diğer semtlerde…

Charlottenburg

Charlottenburg, Berlin’in bir başka bölgesi. Mitte kadar olmasa da burada da bazı turistik noktalar var.

Bu muhitte görecekleriniz:

Kaufhaus des Westens, yani KaDeWe kısaltması ile anılan alışveriş merkezi “Batının alışveriş merkezi” olarak Türkçe’ye çevrilebilir. Konum itibari ile doğu ile batının arasında kaldığı için soğuk savaş döneminde doğudakilerin batıya imrenerek bakmasına neden oluyormuş bu alışveriş merkezi. Çünkü doğuda çikolata ve kahve bile yasakken batıdakiler şıkır şıkır alışveriş yapıyorlarmış KaDeWe’de. Ne fena değil mi?

Kadewe alışveriş merkezine Witternbergplatz metro durağında inerek ulaşabilirsiniz. Biz üst katındaki yemek bölümü için geldik, seçenek çok, salonu rahattı.

Kadewe’nin üzerinde bulunduğu cadde Kurfürstendamm, kısaca Ku’damm Berlin’de önemli bir alışveriş caddesi. Hard Rock Cafe, Apple Store filan hep burada.

Ku’damm dedikleri Kurfürstendamm Strasse

Kaiser Wilhelm Memorial Church, yani namı değer “Yıkık Kilise”, yine Kurfürstendamm caddesi üzerinde görebileceğiniz bir yer. Bu kilise 2. dünya savaşı sırasında bombalanmış ve savaşın acıları unutulmasın diye restore edilmemiş.

Berlin’de yeterince zamanınız varsa Charlottenburg Sarayını (Schloss Charlottenburg) gezebilir, daha olmadı bahçesinde vakit geçirebilirsiniz. Güzel bir havada çocuklarınızla gidebilir, göldeki kuğuları, ördekleri besleyebilirsiniz (evet içimde kaldı).

Kreuzberg

Küçük İstanbul olarak da bilinen, Türklerin Berlin’deki yerleşim noktası Kreuzberg, Berlin’de başka bir semt. 3,5 milyon nüfuslu Berlinde 200bin Türk yaşıyormuş. Yazının başında “S Bahn’da yok ablam” geyiğinin dibine vurduğumuz bölüm işte burası. İster istemez girdiğimiz her dükkanda İngilizce’den önce Türkçe konuşma refleksi geldi.

Kreuzberg

“Türkiye’den geldim Kreuzberg Türk bölgesinde ne işim var” demeyin, çünkü artık burası Berlin’in en cool yerlerinden. Zaten Kreuzberg o kadar büyük bir semt ki, bana birçok yeri çok da Turkish gelmedi…

Biz genelde yeme içme için gittik buraya, o kısma geleceğiz… Ama en hareketli yerlere nokta atışı yapmak için Mehringdamm Caddesi, Bergmann Strasse, Köpenicker Strasse, Oranienstrasse vs…

Friedrichshain

Kruezberg’den nehrin karşı yakasına geçtiğinizde ulaştığınız semt ….

Bu iki semti bağlayan köprülerin en ünlüsü Oberbaumbrücke.

Oberbaumbrücke köprüsü Friedrichshain ile Kreuzberg’i birbirine bağlıyor

Friedrichshain semtine Berlin ziyaretinizde mutlaka uğrayacaksınız çünkü Berlin Duvarı’nın sanatla yoğurulduğu “East Side Gallery” burada. S bahn ile Ostbahnhof durağında inince hemen duvarın dibindesiniz.

East Side Gallery – Berlin Wall

East Side Gallery, 1 kilometreden daha uzun bir açık hava müzesi. Sanatçılar bu utanç duvarını resimleri ile güzelleştirmişler ama birçok kişi üzerine karalama yaptığı için eserlerin önüne set çekilmiş.

Yazılara dikkat…

Vandalizm her yerde…

Kim bu öpüşen adamlar hemen açıklıyorum:

Sosyalist kardeşlik öpücüğü (socialist fraternal kiss) temsili Doğu Almanya lideri Erich Honecker ve Sovyetler Birliği Başkanı Leonid Brejnev dudaktan öpüşerek bu fotoğrafı dünyaca ünlü hale getirmişler. Önünde herkes fotoğraf çekiliyor…

Bu duvar harici Friedrichshain’e dünya mutfaklarından yemekler yemek ve gece klüplerinde eğlenmek için uğrayabilirsiniz. Ünlü klüplerden Berghain ve Matrix bu muhitte.

Prenzlauer Berg

Burası çocuklu ailelerin en çok takıldığı yer olduğu için “Pregnancy Hill” olarak da bilinen bir muhit. Bence gezi sırasında bizim ait olduğumuz yer burasıydı ama uğrayamadık bile!

Çocuk dostu kafelerin yanısıra 3.dalga kahvecilerin ve brunch mekanlarının da çok olduğu bir bölge.

Berlin’in başka bölgeleri de var ve artık hemen hemen tüm bölgelerde sanat galerisi ve tarz kafeler bulabiliyorsunuz. Ama turistik bir ziyarette uğranılması gerekenler bunlar.

Tekrar fırsatım olursa Berlin’e bir yaz günü gidip Nazi kampı Sachsenhausen‘i gezip bunalıma girer, sonra da yakınlardaki sayfiye kasabası Potsdam‘a geçer neşelenmeye çalışırdım.

Berlin’de Noel Pazarları ve Yılbaşı

Biz Berlin’e aralık ayının son günlerinde gittiğimiz için yazıda böyle bir altbaşlık kaçınılmaz oldu.

Normalde Almanya’da Noel pazarları kasım ayının 20lerinde başlayıp aralık 24’e kadar sürüyor. Fakat Berlin’de noel pazarları 1 ocaka kadar devam ediyor. Sanırım başkent olması ve turistik olması bunda etken.

Berlin’in birçok yerinde Noel pazarı kuruluyor ama en güzelinin Gendarmenmarkt‘daki olduğu söyleniyor. Diğer pazarların aksine buradaki standlar ahşap değil, beyaz çadırlar şeklinde. Bazı pazarlara giriş ücreti istenebiliyor, 1-2 euro gibi. Gendarmenmarkt Noel pazarı’na da 1 euro karşılığında girmiştik.

Gendarmenmarkt Noel pazarı

Alexanderplatz yakınındaki bir noel pazarını da ücretsiz gezme fırsatımız olmuştu.

Alex’deki pazarın açılış kapanış saatleri

Noel pazarlarında neler var derseniz: El emeği hediyelik eşyalar, dekoratif ürünler, sosis veya patetes kızartması gibi ayaküstü yiyebileceğiniz yemek yerleri, sıcak çikolatacılar ve sıcak şarapçılar.

Noel pazarında herhangi bir standtan “Glühwein” yani sıcak şarap aldığınızda 6 euro ödüyorsanız bunun 3 eurosu şarap için, 3 eurosu şarabın içinde sunulduğu porselen bardak için ödeniyor. Porselen bardağı aynı pazar içinde farklı bir standa iade edebiliyorsunuz ve iade ettiğinizde 3 euro depozitoyu geri alıyorsunuz. Bardağı saklamak isterseniz geri vermeyip çantaya atabiliyorsunuz ve 3 euroya hatıralık satın almış oluyorsunuz.

Sıcak şarap bardakları her pazarda farklı desen

Bunun yanında her pazarın içinde kendine göre bir aktivitesi var, kimisinde buz pateni yapılıyor, kimsinde buzdan kaydıraktan kayılıyor. Ailecek vakit geçirilen eğlenceli alanlar. Keşke bizde de olsa bu tür panayırlar diyorum…

Noel pazarında ben!! 🙂

Yılbaşı ise Berlin’de çok gösterişli kutlanıyor. Avrupa’da yeni yıla girilecek en iyi yerler listesinde Berlin’i mutlaka görürsünüz. Sebebi ise Brandenburg kapısının önünde verilen büyük konser, eğlenceli yılbaşı aktiviteleri ve çılgın havai fişekler.

Biz tabii ki bebek arabası ile o kalabalığa girmeyi düşünmedik, etrafta dolandık.

Berlin’de yılbaşının bir önemli özelliği de herkesin havai fişek patlatması. Metroda gördüğümüz herkes fişeklerini almış evlerine gidiyordu. Kreuzberg’de yemek için dolanırken de dakika başı patlama sesleri ile irkiliyorduk. Bence havai fişekleri uzaktan sevmek aşkların en güzeli, zira kulağınızın dibinde devamlı bir şey patlaması pek de hoş olmuyor.

Biz bebekli gezginler olarak saat 12 olmadan kendimizi otel odasına attık. Saat tam 12’de ise odamızın camından dışarı baktığımızda ise gözlerimize inanamadık, tüm gökyüzü havai fişek patlamaları ile süslenmişti. Ben anı yaşamak için fotoğrafını çekmedim ama bu havai fişek bombardımanı dakikalarca değil, saatlerce sürdü. Bir süre Ekin bile ilgiyle izledi fişekleri.

Bundan böyle benim için Berlin’de yılbaşı demek, havai fişek demek. Tabi buz gibi havayı da unutamam.

Berlin’de Yeme İçme

Berlin’de yeme içme mevzuu gerçekten çok derin sayın seyirciler. Öyle ki Berlin’e sırf yemek yemek için bile gidebilirsiniz. Gastronomik anlamda doyurucu, dünya mutfağından nasibini almış ama Türk damak tadından vazgeçemeyenleri de sevindiren bir yer. Kafeler ve kahveciler hipster yuvası, tarzlar yarışıyor. Gece klüpleri ona keza…

Biz Ayağımın Tozuyla ailesi olarak iyi yemekten keyif alıyoruz tabii ki ama yemek yemeyi gezimizin odağına da yerleştirmiyoruz. Hele de bu gezimizin amaçlarından biri “bebeği üşütmemek” olunca yemeği bir yana bırakın, fotoğraf çekmek bile geri planda kaldı.

Yine de Berlin lezzetlerinden tecrübe ettiklerimi paylaşacağım, edemediklerimi de öneri olarak sunacağım.

Günün ilk öğününden başlayalım: Kahvaltı.

Berlin’de kahvaltı hatta Brunch kültürü çok gelişmiş. Onlar da bizim gibi haftasonları dışarda bruncha gitmekten çok hoşlanıyorlar. (Brunch, ingilizce “breakfast” ve “lunch” kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuş kahvaltı ve öğlen yemeği karışımı bir öğün anlamına geliyor. )

Ben oteli ayarlarken dışarı çıkmadan Ekin’e bir şeyler yedirebilmek için “kahvaltı dahil” rezervasyon yapmıştım. Oteldeki kahvaltı çeşidi de çok genişti ve lezzetli şeyler vardı ama bebek olmasaydı kesinlikle hergün başka yerde kahvaltı etmek isterdim. Yine de bir gün biz de racona uyup dışarıda bruncha gittik.

2016’nın son kahvaltısı için bizim tercih ettiğimiz yer Tomasa – Villa Kreuzberg oldu. Yediğimiz her şey kaliteli, ortamı da gayet sıcaktı. Tabii ki türk kahvaltısı değil, Alman kahvaltısı. Metro ile ulaşımı yok, inip epey yürümek zorunda kaldık ama lezzetlerden memnun kaldığımız için sorun yok. 2 kişi 30 euro gibi bir hesap ödedik.

2016’nın son kahvaltısı

Böyle bir brunch mekanı için önceden rezervasyon öneriliyor, çünkü kalabalık oluyor. Biz 1 hafta önceden aramıştık mesela. Daha geç aransa da olabilir belki, bilemiyorum.

Kahvaltısının güzel olduğunu duyduğum ve otelimizi “kahvaltı dahil” almasaydım gitmeyi düşüneceğim mekanlar:

Einstein Cafe – Berlin’in Starbucks’ı diyebilirim, pek çok yerde karşımıza çıktı, Checkpoint Charlie’nin oradakinde kahve içtik. Brunch için de çok seviliyor.

Distrikt cafe – Berlin’deki meşhur 3. dalga kahvecilerden. Kahvaltı için gezgin arkadaşım Ege buttermilk pancake ve acai food bowl önermişti. Rezervasyon mümkün değil, haftaiçi 8.30, hafta sonu 9.30 olan açılış saatlerinde orada bulunmak öneriliyor. U bahn ile Rosenthaler Platz’ta, S bahn ile Nordbahnhof’ta inip yürüyebilirsiniz.

Cafe Anne Blume – Prenzlauer Berg bölgesinde bir çiçekçi olarak ticaret hayatına başlayan bu işletme sonradan poğaça gibi bir şeyler satmaya başlamış ve şu an hem turistler hem de lokaller arasında popüler bir kahvaltı mekanı haline gelmiş. 3 katlı kahvaltısı ilginç görünüyor, ayrıca mekan çiçek satmaya da devam ediyor. Haftaiçi için rezervasyon yapılıyor ama haftasonu erken gelen yeri kapıyor.

Burası için U2 metrosundan Eberswalde Straße veya Senefelderplatz istasyonlarında inip 10 dakika yürüyebilirsiniz.

Kahvaltımızı yaptırysak kahve faslına geçelim.

Artık yeni nesil bloggerlar şehrin en meşhur kahvecilerini gezip 3. dalga kahveler hakkında bilgi vermezlerse görevlerini eksik yapmış oluyorlar. Ben de biraz ödevini tamamlayamamış bir öğrenci gibiyim “ama elektrikler kesikti” hocam yerine “bebeğim vardı arkadaşlar” diyorum.

Eczacı olduğum için eski bir eczaneden trend bir kafeye dönüştürülmüş Ora Cafe illa ki gitmek istediğim yerdi, çok şükür ki gidebildim.

Eski bir eczaneden kafeye – Ora Cafe

Sunumda erlenmayerlerin, beherlerin kullanıldığı bu kafeyi tüm meslektaşlarıma ve kimya laboratuvarını özleyenlere tavsiye ediyorum.

Detaylara dikkat!

Onun dışında yukarıda bahsettiğim Einstein Cafe‘ye illaki denk geleceksiniz, biz bebekle rahat ettik içinde. Distrikt Cafe, dünyaca ünlü The Barn (Hackeseher Markt civarını gezdikten sonra soluklanabilirsiniz) ve Bonanza Cafe Berlin’de kahve deyince ilk akla gelen yerlerden.

Ben bloggerlıktan kovulmadan (yeterince kahve içemedi!) hemen öğlen yemeği faslına geçelim ve öğlen yemeği için biraz sokak lezzetlerine dadanalım.

Kreuzberg’de çok ünlü bir sokak kebapçısı var: Mustafa’s Gemüse Kebap. Buranın sebzeli kebabı için saatlerce soğukta sıra bekleyenler var (yoo ben değilim o, en azından bu seferlik değilim)… (Gemüse sebze demekmiş bu arada) U bahn Mehringdamm durağında iniyorsunuz.

Berlin’de adım başı göreceğiniz “imbiss” tabelaları da aperatif bir şeyler alabileceğiniz yerleri gösteriyor. Berlin’deki dönerci sayısı İstanbul’dakilerden fazlaymış biliyor muydunuz?

Almanya’da sosis olayı çok meşhur, bu akımın Berlin temsilcisi köri ve ketçapla servis edilen “currywurst”. Mustafa’s Gemüse’nin hemen yanındaki Curry 36 “currywurst”u deneyebileceğiniz iyi bir yer. Biz noel pazarlarında tadına baktık, köri ve ketçap ağırlıklı bir lezzet olduğunu söyleyebilirim. Currywurst içeriği domuz olabiliyor, dikkat!

Burgermeister‘ı da sokak yemeği kategorisine koyabilirim sanırım. Eski bir umumi tuvaletten aşırı popüler bir hamburgerciye dönüşen bu mekanı bana sosyal medyada o kadar çok kişi önerdi ki… Ama hiç kimse de açık hava sayılabilen büfe stili bir yer olduğundan bahsetmedi. Maalesef aile yeri olmayan bu mekan bizi ağırlayamadı. Berlin’e güzel bir havada tekrar gittiğimde tadına bakacağım.

Akşamüstü birası içmek istersek birkaç adres:

Nikolaiviertel civarında nehir kenarı bir birahane Brauhaus GeorgBraeu tipik bir Almanya atmosferinde. Bir Münih markası olan Löwenbrau‘nun birahanesi ise Gendermanmarkt civarında. Her sezona özel biralar üreten Eschenbrau, çok popüler bir birahane.

Akşam yemeğine gelelim…

Biz ilk gün otelimizin bulunduğu Friedrichshain civarında dolandık. Yorucu bir yolculuğun ardından Olgun’u mutlu etmek için bir Vietnam restoranına oturduk, Pho çorbası içip sushi yedik.

Friedrichshain civarında çok sayıda restoran var. Krossener strsse, Simon Dach Strasse, Gabriel Max Strasse sokaklarında zevkinize uygun bir yerler bulmanız mümkün. Buradaki Burgeramt meşhur bir hamburgerci.

2. gün akşam yemeğini Kadewe alıveriş merkezinin gurme katında yedik. En son katlar yemek için ayrılmış, bence hoş bir seçenek. Yalnız fiyat biraz yüksek.

Son gecemizde yani 31 aralık gecesinde kendimize iyi bir hamburgerci arayışına çıktık. Burgermeister’ın bize uygun olmadığını gördükten sonra başka bugerciler aradık, Kreuzburger’e baktık, kapalıydı. En sonunda o gece burger yiyemeyeceğimizi anlayıp gözümüze kestirdiğimiz Adana Gril House‘a oturduk (Kreuzberg’de Skalitzer Strasse üzerinde). Neye niyet neye kısmet desek de, buranın içkili ve şık bir Türk restoranı olduğunu belirtmek isterim.

Yine Türk restoran tavsiyesi isterseniz önemli kişilikler Hasır Restoran‘ı tercih ediyorlar (Mitte’de Oranienburger Strasse)

Hamburger için Burgeramt, Tommi’s Burger Joint, The Brid bir sonraki seyahatimde denenecek.

Kreuzberg’de et yemek için The Pit çok başarılıymış.

Sıra gece eğlencesinde ama bu konuda tecrübem yok, Matrix ve Barghain diyor herkes. Bir de Watergate önerilmişti. Bu konuyu gençlere bırakıyorum.

Berlin gerçekten büyük bir yer ve 3-4 günlük seyahate sığacak gibi değil. Defalarca gitsem farklı farklı tatlar alırım sanırım.

Berlin’de çocuklar için de ilginç müzeler ve aktiviteler var. Doğası da güzel, bence sık sık gidilir.

Daha Peacock island’da tavuskuşlarını kovalamaya geleceğiz Berlin, o zamana kadar bizi bekle!

Biraz büyüyünce yine geliriz Berlin!

Son Yazılar
Yorum ( 11 )
  1. özge
    12 Mart 2017 at 21:00
    Cevapla

    yine super bir yazı olmuş.ne zamandır bakıyordum farklı bir yazı var mı diye…. severek okudum.

  2. didem
    12 Mart 2017 at 21:00
    Cevapla

    Açıklayıcı ve gayet esprili bir yazı olmuş. Berlin’i gezmiş kadar oldum, eline sağlık Melikeciğim.

  3. remzi tuna
    12 Mart 2017 at 21:00
    Cevapla

    Bir iş gezisi için gitmiştim. pek fazla zamanım olmasa da biraz eğlendim berlin’de. kaçırdığım çok nokta olmuş. bu notları bir yere yazdım. yazı için teşekkürler.

  4. melike kutlay cengiz
    12 Mart 2017 at 21:00
    Cevapla

    Güzel yorumlara çok teşekkür ederim, sevgiler hepinize…

  5. Gezgin Kadraj
    7 Nisan 2017 at 15:24
    Cevapla

    Merhaba,
    “S Bahn’da yok ablam” sloganı Berlin’e gitmeden önce edindiğimiz en önemli bilgi oldu diyebilirim 🙂 Teşekkürler

    • Melike Kutlay
      8 Nisan 2017 at 00:39

      Haha 😀 Ama bazı duraklarda vardır belki bilemedim ablam 😛

  6. Sibel
    10 Ekim 2017 at 23:19
    Cevapla

    Bircok kisiden daha az sey yapabilmissiniz ama herkesten fazla yazmissiniz. Gercekten guzel bir yazi olmus, bir cirpida okudum. Biz de kisin bebekle gidecegiz ve cok sey ogrendim. Cok tesekkur ederiz 🙂

    • Melike Kutlay
      12 Ekim 2017 at 00:16

      Teşekkürler, umarım bizden daha efektif gezersiniz 😉 bebekle kışın gitmek biraz stresli

  7. ALPER
    28 Şubat 2018 at 13:31
    Cevapla

    Gerçekten güzel yazmışsınız. Nisan ayında biz de 2,5 yaşındaki kızımızla Berlin’e gideceğiz. Umarım hava gezilebilecek kadar ılık olur. 5 günün 1 ini Potsdam’a ayırdık. Bebek arabası için asansör olmadığını öğrenmek benim için çok önemli oldu. Babyzen yoyo benzeri kullanıyoruz ancak yine de her merdivende aç-kapa çocuk indir yapamayız. Tabana kuvvet o zaman… 🙂

  8. gizem
    31 Ekim 2018 at 14:42
    Cevapla

    Merhaba, gercekten cok samimi ve yararli bilgi dolu bir yazi olmus. Ben de 20-25 aralik civari gitmeye hazirlaniyorum. Ama soguktan baya korkuyorum ya gezilemeyecek kadar olursa kar yagar mi ki acaba vesaire derken kis aylarinda giden birilerini gormek icimi rahatlatti.yine de keyfinizi bozacak kadar cok olumsuz bi tecrube yasamamissiniz anladigim kadariyla bu sevindirici. 2 sene once ayni tarihlerde koln e gidip 3 gunde gercekten donarak gezmeye calismistim. calistim diyorum zira asogukta gezmek zor is 🙂

  9. bora
    14 Kasım 2018 at 15:57
    Cevapla

    Almanya avrupa gezilerinde favori yerlerimdendir, ucuz bilet kampanyaları da yakalarsınız tadından yenmez…

Bir cevap bırakın