Kopenhag Gezi Notları

Kopenhag Gezi Notları

Soğuk yağmur demeden pedal çeviren Dünya’nın en mutlu insanlarının yaşadığı, Lego’nun mucit diyarına düştü bu sefer yolumuz: Danimarka’nın başkenti Kopenhag’a.

Mutluluk bulaşıcıdır diye umduk, yanılmadık! Kopenhag’da mutluyuz 🙂

Yazımı Kopanhag’da neler yapılır, Kopenhag kaç günde gezilir, Kopenhag’da gezilecek yerler ve Kopenhag’da neler yenir başlıkları altında toplayacağım. Yararlı bir Kopenhag gezi rehberi olmasını dilerim.

Öncelike Danimarka hakkında birkaç kültürel bilgi vermek istiyorum.

Kopehag’da bisiklet kullanımı çok yaygın. Yerel halk bisikletle 1 günde toplam 1.340.000 km yol yapıyormuş. Bu uzunluk, dünyanın çevresini 31 kez dönecek olursanız katettiğiniz miktar.

Bisiklet dostu bir şehir: Kopenhag

Devlet arabalardan %150 vergi aldığı için özellikle bizim nesilde araba almak hiç “in” değil. Böylece bizim gibi “iyi bir arabaya binmek” için çok çalışmak zorunda kalmıyorlar, hatta aksimize bisiklete binip aktif bir yaşam sürüyorlar. Dağlık bir ülkede yaşamamaları da büyük şans tabii, dümdüz yolda sürüp gidiyorlar bisikleti. Yine de hava şartlarını düşününce “helal olsun” demeden geçemiyorum, zira biz en ufak bir yağmur çamurda ya evlerdeyiz, ya da avmlerde. Tabi bunda alt yapı sorunumuzun da etkisi vardır biliyorum ama neyse, çok derine inmeyelim. Adamlar sportif işte, kabul edip saygı duymak lazım!

Bisikletlinin bu kadar bol olması bana Amsterdam’ı anımsattı.

Kopenhag’ı bisikletle gezmeyi de düşünebilirsiniz

Danimarka’nın “hygge” kelimesinin çıkış noktası olması da tesadüf değil. Hygge terimi ile tanışmadıysanız bir ayağımın tozuyla hizmeti daha!

Hygge ne demek derseniz, “samimi olduğunuz birileri ile sıcak, rahat, huzurlu anların tadını çıkarmak” olarak tarif edebilirim. Türkçe’de tam da karşılığı olmayan bir kelime, İngilizce’deki “cozy” ile eşleştirilebilir. Bu hygge teriminin ne denli meşhur olduğunu anlamak için instagram’daki #hygge hashtagine bakabilirsiniz.

Ve bence bu terimi öğrenmişken kendinize bir hygee anı hediye edin ve mesela akşam mum ışığında yemek yiyin  🙂  Veya güneşi güzel bir manzarada batırırken sevdiğiniz içeceği yudumlayın, battaniyenin altında sevdiğinizin elini tutup hafif bir müzik açın filan… Sonuçta Danimarkalılar kadar mutlu olamasak da anın tadını çıkarmak bizim de hakkımız değil mi 😛

Kopenhag’ı anlatmaya geri dönecek olursak, öncelikle neden buraya gittiğimizi açıklamak isterim.

Ramazan bayramında 1 haftalık bir tatil fırsatımız vardı. 1 hafta uzaklara gitmek için kısa, ama yatıp dinlenmek için de uzun bir süre. Keşfetmek bizim için çoğu zaman dinlenmekten önce geldiği için ve klasik Avrupa şehirlerinden sıkıldığımız için bu sefer Avrupa’nın farklı bir yüzünü görelim istedik. Ve doğa odaklı bir Norveç planı yapmaya karar verdik. Norveç gezimizin başlangıç noktasını da Kopenhag olarak planladım, çünkü İzmir’den direkt uçabiliyorduk, bilet fiyatı da uygundu. Ayrıca Kopenhag’da yaşayan Danimarkalı bir arkadaşım var, onu da görmüş olurum diyerek Kopenhag’dan başlayıp Norveç fiyortlarına uzanan bir program yaptım.

Kopenhag gezimizin bonusu: Eski dostum Line ve kardeşi Anne

Biz Line ile 2005 yılında bir kültürel değişim programı kapsamında Amerika’da bir ailenin evinde 1 ay birlikte yaşamıştık. Sosyal medya üzerinden arkadaşlığımızı sürdürdükten bir süre sonra kardeşi ile Türkiye’ye geldiler, bizde kaldılar. Line ve Anne benim gözümde Danimarkalılar için çok pozitif örnekler; çünkü inanılmaz yardımsever, düşünceli ve kibar insanlar. Hatırlarsanız Danimarkalı bir karikatürist Hz. Muhammet ile dalga geçen bir karikatür çizmişti. O zaman çok mahcup bir şekilde bana mail atıp neredeyse onun adına özür dileyecekti. Toplumsal konulara oldukça duyarlı ve kültürlü insanlar. Tüm Danimarka böyle mi bilmiyorum ama benim tanıdıklarımın böyle olması tabii ki ülkeye karşı hayranlığımı arttırdı.

Yine de gitmişken sordum, gerçekten çok mu mutlusunuz, hiç mi derdiniz yok diye… Aslında Anne o sırada iş arıyordu ve kalifiye birinin iş bulmasının o kadar da kolay olmadığından, rekabetin çok olduğundan bahsetti. Gözlemlediğim kadarıyla bizden en büyük farkları şu: Danimarkalı insanların gelecek kaygıları yok. Terör devamlı enselerinde değil, çocuk doğurursak hangi okula gider diye dertlenmiyorlar. İşsizlik maaşları geçinmeye fazlasıyla yetiyor, yıllık izinleri de, doğum izinleri de gayet uzun ve baba ile paylaşılabiliyor. Ülkenin durumu oldukça stabil ve Türkiye’nin bu kadar değişken olmasına inanamıyorlar.

Kopenhag’a yine dönecek olursak 🙂

Biz bu tatilimizde İskandinavya’ya Kopenhag’dan giriş yapmış bulunduk. Yazın görmemizin etkisiyle Kopenhag’ı beklediğimden daha renkli ve canlı buldum. 2 gün ayırdığımız bu şehir, gezmesi kolay, rahat, bebek ve çocuk dostu bir yer olarak hafızamda yer etti. Pahallılık konusu ise doğruymuş arkadaşlar! Konaklama fiyatları feci cep yakıyor, ulaşım maliyetleri de yüksek ama yeme içme konusunda biraz kaliteyi düşürerek normal Avrupa standartlarında harcamak mümkün.

Danimarka’nın para birimi ise Danimarka Kronu. 2017 haziran kurunda 1 DK 56 kuruşa tekabül ediyordu. Biz kabaca fiyatını gördüğümüz şeyleri 2 ye bölüp üzerine biraz ekleme yapıyorduk. (300 DK 166 tl gibi…). Ama ben yazıyı yazana kadar 300 DK 175 lirayı bulmuş…

Danimarka’ya giderken yerel saatin bizden 1 saat geri olduğunu aklınızda bulundurun.

Kopenhag’a ne zaman gitmeli? Kopenhag’da ne kadar kalmalı?

Kışın dondurucu soğukların hastası değilseniz bence Kopenhag’a kesinlikle yazın gitmeli. “Ama ben sıcağı hiç sevmem” diyenleri çok memnun edecek bir yaz kavramı var burada; polar üzerine mont giydiren cinsten bir yaz.

Yazın gezmenin meteorolojik avantajını bir yana bırakalım, havanın kararmak bilmemesi geç saatlere kadar gezebilme imkanı doğuruyor. Hem de beyaz gece deneyimi yaşamış oluyorsunuz.

Bahar aylarında gitmeyi de düşünebilirsiniz belki ama kışın gideceğiniz Kopenhag gezisi şehir gezisinden ziyade “müze gezisi”ne dönüşebilir. Tabi siz bundan şikayetçi olmayadabilirsiniz, çünkü Kopenhag birbirinden güzel müzelere ev sahipliği yapıyor. Fakat şehirlerin sokaklarından ve parklarından zevk alan biriyseniz (benim gibi) yaz mevsimini tercih edin derim.

Kopenhag’ı bir yaz günü gezmenin avantajı olarak 2 tam günde yapmak istediğim her şeyi yapabildim, 1,5 yaşındaki Ekin’e rağmen. Siz çocuksuz gidiyorsanız benden daha fazla şey yapabilir, birkaç müze de görebilirsiniz. Bence şehri gezmek için 2 gün ideal bir zaman, ama 3-4 gün de sıkmaz. Tabii Legoland’e gitmeyi düşünüyorsanız +1 gün eklemelisiniz.

Biz Kopenhag’a 2 gün ayırmıştık

Kopenhag’a nasıl gidilir?

Ülkemizden uçakla gitmek en mantıklısı. Thy, Pegasus ve Sunexpress ile direkt ulaşmak mümkün. Yaz sezonu olduğu için belki de bayram dönemi olduğundan biz İzmir’den direkt uçak bulduk ve bu durum bizi çok mutlu etti. Uçuşumuzu Sunexpress Havayolları ile gerçekleştirdik.

Kopenhag Havalimanı’ndan şehir merkezine ulaşım

Çocuğumuz olduğundan beri gezdiğimiz ülkelerde havaalanından ulaşımı hep taksi ile sağlıyorduk ama burada Danimarka pahallılığı devreye girince işler değişti. Toplu taşıma bile taksi fiyatı olunca yüklendik bavulları ve bebek arabasını tuttuk metronun yolunu.

Bizim kalacağımız yer Norreport İstasyonuna çok yakın olduğu için metroyu tercih ettik. Şehrin turistik merkezlerine ulaşmak için M2 metrosuna binip Norreport durağında inebilirsiniz. Yolculuk 15 dakika sürüyor, bileti biletmatiklerden bozuk para ile veya kredi kartı ile alabiliyorsunuz.

Norreport Meydanı

Eğer gideceğiniz yer Tivoli Park’a veya Kopenhavn H isimli merkez tren istasyonuna yakınsa trenle merkeze ulaşmayı da düşünebilirsiniz. Trenler de 15 dakikada şehre ulaşıyor.

Bir de 5A isimli otobüs var. Kalacağınız yer gereği otobüse binmek gerekmiyorsa bence tren ve metro daha mantıklı.

Bu arada eğer Kopenhag’da bavullarınızı bırakacağınız bir yer bulmanız gerekiyorsa merkez tren istasyonunda bu hizmet veriliyor. 1 büyük boy locker dolabın günlüğü 70 dkk (9 euro gibi).

Kopenhag’da Toplu Taşıma

Otobüs, tren ve metro sistemleri mevcut. Günlüğü 130 dkk olan kartlardan alıp dilediğinizce inip binebilirsiniz. Biz 1 gün yürüyerek hareket ettik, 2. gün toplu taşıma kartı aldık.

Bisiklet kiralayarak gezmek de iyi bir fikir.

Kopenhag’da Konaklama

Çok pahalı diyerek başlamak istiyorum sayın okuyucu! Şehrin merkezi noktalarının (Indre By) yanı sıra Vesterbro ve Norrebro semtlerini de değerlendirebilirsiniz. Özellikle ben Norreboro’da birçok seçenekle karşılaştım ve gezerken o bölgeyi sevdim.

Biz yine bebekli seyahat geleneğimizi bozmadık ve airbnb.com dan ev tuttuk. Bu çok kolay olmadı çünkü Kopenhag’daki birçok ev sahibi evinin çocuk için uygun olmadığını işaretlemiş. Üstelik airbnb profilimiz gayet düzgün olduğu halde 5 kişiden filan red yedik. En sonunda en pahalı seçeneğe mecbur kaldık: Norreport istasyonunun hemen yanında yani süper lokasyonda; asansörlü, ev sahibi ile paylaşmak zorunda olmadığımız çocuk kabul eden bir evdi. Fiyatı da bu özelliklerini fazlasıyla yansıtıyordu, hayatımda kaldığım en pahalı airbnb evi olmasının yanı sıra en kirlisiydi de… Kısacası: Konaklama konusunda size çok yararım dokunamayacak. Tek yapabileceğim uzak durmanız için kaldığımız evin linkini koymak. Buyrun tık tık.

Kopenhag’da Gezilecek Yerler

Turistik anlamda çok da büyük şeyler vadetmeyen bir yerdeyiz aslında. O yüzden kısa sürede gezip bitirebileceğiniz bir yer Kopenhag. Gezilecek yerleri hemen kısa kısa anlatayım. Yazının en sonunda ise neyi hangi sıra ile yaptığımızı anlatıyor olacağım.

Ne yapacağını bilemeyenler için bir çark yapmışlar, çarkı çeviriyorsunuz ve şansınıza ne çıkarsa oraya gidiyorsunuz. Resmi yaklaştırıp listeye alabilirsiniz seçenekleri

Tivoli Park:

Biz Kopenhag’a cumartesi akşamı ulaştık ve eşyalarımızı bıraktığımız gibi soluğu meşhur şehir parkı Tivoli’de aldık.

Tivoli parkın kapılarından biri

Şok yaşamamak için bilin ki Tivoli Park 24 eylülden 6 nisana kadar kapalı. Sadece Cadılar bayramı döneminde, Christmas’da ve şubat ayında belli tarihlerde açılıyormuş. Kopenhag’ı yaz mevsiminde gezin diye boşuna demiyorum 🙂

Ve yine şok yaşamayın ki bu parka giriş ücretli. Ben Tivoli’yi normal bir şehir parkı sandığım için girişte para verirken şaşırdım. Giriş 120 DK, bizim gittiğimiz tarihte 16 euroya tekabül ediyordu. Eğer içeride lunapark tarzı aktivitelerden faydalanmak istiyorsanız daha pahalı bir bilet almanız gerekiyor. 8 yaşın altındaki çocuklardan ücret alınmıyor.

Tivoli Park, Kopenhag

Tivoli’ye “Park” demek biraz haksızlık, burası 1840’larda kurulmuş bir eğlence kompleksi. İçinde lunapark gibi oyuncaklar, yeşil alanlar, restoranlar, konser alanları vs var. İçindeki yapılar çeşitli ülkelerin mimari konseptlerini yansıtıyor.

Tivoli sadece turistler için değil, her kesimden yerel halkın da severek zaman geçirdiği hoş bir yer. Bu parkta Kraliçe Margrethe da doğum günü kutlaması yapabiliyor, Danimarka’nın en düşük gelir seviyesine mensup birileri de eğlenmeye gelebiliyor…

Walt Disney bile bu parkı gezmiş ve ilham alarak buna benzer bir şeyler yapmaya karar vermiş. Ardından Amerika’da ilk Disneyland’i kurmuş. Yani Tivoli Park olmasaymış Disneyland da olmayabilirmiş.

Tivoli Park, Kopenhag

Tivoli Park, Kopenhag

Biz içerideki restoranlardan birinde yemek yedik, parkı turladık. Çocuklar için gerçekten muhteşem bir yer, Ekin çok eğlendi.

Önce ördekleri sevdik

Sonra ksilofon çaldık

Eşki şehir bölgesi ve Stroget Caddesi:

Avrupa’da her şehrin sadece yayalara açık eski şehir konseptli bölgesi olur ya, Kopenhag’da da orayı gezmeden dönmeyeceğiz tabii ki. Indre By olarak bilinen bu muhitin ana damarı Stroget Caddesi. Avrupa’nın en uzun ve en eski yaya yollarından biri olan Stroget caddesi önemli markaların mağazalarını bulunduruyor, tam bir alışveriş caddesi denilebilir.

Stroget

Stroget Caddesi, City Hall Square’den (Rådhuspladsen) başlıyor,  The King’s Square’de (Kongens Nytorv) son buluyor. Sadece Stroget Caddesini değil, ona bağlantılı olan yaya yollarına girip çıkmalısınız.

Bu bölgedeki önemli turistik noktalardan biri de Rundetaarn yani The Round Tower. Burası Avrupa’nın en eski gözlem kulesi. Dönen bir koridorla yokuş çıkıyorsunuz, en üste ulaştığınızda da Kopenhag manzarası buluyorsunuz. Çok mu muhteşem bir manzara, bence değil. Ama dönen koridor güzel ve fotojenik.

Round Tower’ı tırmanıyoruz

Ve Kopenhag manzarasına ulaşıyoruz

Spiral yokuşu çıkarken binanın mimarisini epey etkileyici bulduk. Binanın içinde bir kaç yerde karşınıza çıkan sanat sergileri ise soluklanma fırsatı sunuyor. Bebek arabası ile yukarı kadar çıkmak mümkün, son kısımda birkaç basamak merdiven var o kadar.

The Round Tower girişi 25 DKK (3,5 euro gibi 2017)

Eski şehir bölgesinde gezerken sokaklara kafanıza göre girip çıkmak en zevklisi fakat Snaregade ve Magstraede Caddelerini es geçmediğinizden emin olun..  Buraları en eski caddeler olarak biliniyor ve çok da şirin ve fotojenikler.

Magstraede Caddesi

Kopenhag Sokakları ve renkli evleri

Nyhavn:

Kanal kenarında rengarenk evlerin yanyana dizildiği simge muhit Nyhavn, Kopenhag’ın en turistik, en canlı, en eğlenceli yeri. İsmi “yeni liman” anlamına gelse de burası 1600lü yıllarda tasarlanmış.

Nyhavn bölgesi Kopenhag’ın en turistik, en renkli yeri

Kalabalığa bakar mısınız!

Bu renkli evlerden 9 numaralı olan muhitin en eski yapısıymış.

20 numaralı ev ise ünlü masal yazarı Christian Andersen’in yaşadığı ev olarak biliniyor. Prenses ve bezelye tanesi masalı burada yazılmış mesela. Christian Andersen bu muhitteki 67 ve 18 numaralı binalarda da yaşamış.

Nyhavn’da pencereleri can yelekleri ile kaplanmış bir bina çok dikkat çekiyor. Bir sanatçının mülteci sorununa dikkat çekmek için yaptığı bu dekorasyonda kullanılan can yelekleri Yunanistan’ın Midilli adasının kıyısından toplanan can yelekleriymiş. Yani bu binanın üzerindeki yeleklerinin tümü Türkiye’den yola çıkmış olmalı diye düşünüyorum.

Turuncu – siyah can yeleklerine dikkat! Türkiye’den yola çıkıp nereye konmuşlar…

Nyhavn atmosferini yeterince soluduysanız ve şehrin önemli yapılarını bir de kanallardan görmek isterseniz kanal turlarının başlangıç noktası burada. Kopenhag’da kanal turu sadece tursitik bir aktivite değil, lokallerin de sıkça yaptığı bir şey diye duymuştum. Hakikaten de arkadaşım Line her yıl en az bir kere kanal turu yaptığını söyledi ve ekonomik olduğu için bize Netto firmasının turlarını önerdi. 1 saatlik kanal turunun 6 euroya tekabül eden bir tutarda olması hakikaten Danimarka standartlarına göre ucuz bir fiyat, hava güzelse mutlaka yapın derim.

Kanallarda gezmek çok keyifli

Kanal turundan manzaralar

Küçük Deniz Kızı Heykeli ve Gefion Çeşmesi:

Nyhavn’dan 1.5 km yürüyerek deniz kıyısındaki küçük deniz kızı heykeline ulaşabilirsiniz.

Küçük Deniz Kızı aslında Christian Andersen’in bir masalının kahramanı. Heykel oldukça küçükmüş ve birçok turisti hayal kırıklığına uğratmış. O yüzden ben bu heykeli görülecekler listeme koymadım. Yine de katıldığımız tekne turu ile önünden geçtik, deniz kızı karaya baktığı için biz onu sırtından görmüş olduk.

Size tavsiyem hava kötüyse hiç o kadar yol tepip küçük deniz kızı heykelini görmeye gitmeyin. Ama güneşli güzel bir hava varsa ve yürüyüş yapmak istiyorsanız gidip bir fotoğrafını çekin. Oraya kadar gitmişken de heykele yakın konumdaki Gefion Çeşmesi‘ne bir selam vermiş olursunuz.

Mitolojiye göre Tanrıça Gefion 4 oğlunu öküze çevirerek İsveç’ten toprak koparmış ve Kopenhag’ı yaratmış. Gefion Fountain yani “Gefion Çeşmesi” bu hikayenin anısına yapılmış.

Saraylar (Kaleler):

Avrupa’nın en eski monarşisi Danimarka hanedanlığına ait pek çok saray bulunuyor Kopenhag’da. Saraylara aynı zamanda “kale” deniliyor. Buraların belli kısımları ziyarete açık. Bunların bazıları:

Christiansborg Sarayı: Eski saray, şu anda parlamento binası olarak kullanılıyor.

Christiansborg Sarayı

Rosenborg Sarayı: Kral 4. Christian’ın yazlık olarak yaptırdığı fakat sadece 2 kere kullanılmış olan bu sarayda şu anda kraliyet mücevherleri sergileniyor. Rönesans mimari stilini yansıtan bu sarayın salonları ve antika objeleri etkileyiciymiş. Gezmek isterseniz müze kısmı pazartesi günleri kapalı, giriş ücreti 12 euro.

Rosenborg Kalesi

Kral 4. Christian, Danimarka tarihinin en renkli hükümdarlarından biriymiş ve 1600lü yıllarda şehrin en büyük imar hareketini gerçekleştiren kişiymiş. Onun tarafından yapılmış eserlerde C4 amblemi görebilirsiniz.

Biz Rosenborg Sarayı’nı gezmesek de onun ünlü bahçesini görmeden dönmedik. “The King’s Garden” veya “Kongens Have” olarak geçen bahçenin fotoğrafları aşağıdaki gibi…

Kralın’ın Bahçesi’ndeyiz

The King’s Garden, Kopenhag

Rosenborg sarayının hemen arkasında bizim gitmediğimiz “Botanisk Have” yani botanik bahçesi de ücretsiz gezebileceğiniz bir yer. İçindeki cam evler ilginçmiş, buraya gelmişken göz atabilirsiniz.

Amelienborg Sarayı: Şu anda tahtta olan (2017) Kraliçe 2. Margrethe’ın yaşadığı saray. Amelienburg sarayı hepsi aynı meydanda bulunan 4 binadan oluşuyormuş. Bu binalardan birisi müze olarak ziyarete açık.

Nyhavn’dan Küçük deniz kızı heykeline yürürseniz Amelienborg sarayı yol üzerinde kalıyor.

Danimarka dünyanın en eski monarşisi, Danimarka bayrağı da hala kullanılan en eski bayrak olma özelliğinde. Sembolik de olsa varolan kraliçeleri konusunda halk ikiye ayrılıyor: Bir kısım kraliçe ve ailesini finanse etmekten muzdarip.

Line’ler ile ne zaman buluşsak bu konu açılıyor ve gözlerini açarak diyorlar ki, “sadece kraliçe değil, onun 2 oğlu ve oğullarının 4’er tane çocuklarını da finanse ediyoruz”. Biz de onlara “Ay dert ettiğiniz şeye bak şekerim hepi topu 13 kişiye bakıyorsunuz, biz başımızdakilerden kaç tanesinin 7 sülalesini beslediğimizi bilmiyoruz bile” diyemedik…

Özgür bölge Christiana:

Burası hakkında çok şeyler yazılmış, bize de okumak düşmüştü. “Free Town Christiana”, adacıklardan oluşmuş Kopenhag’ın “Christianhavn” adacığında kurulmuş bir kapalı özerk bölge. Danimarka kurallarının değil, Christiana kurallarının geçerli olduğu bu bölge; hippi ruhunun ve komün yaşamın hakim olduğu, esrar satışının yasallaştığı bir yer.

Açıkçası biz ordayken içeride bir polis baskını vardı. O yüzden ben çok da özerkliği hissedemedim, “hani Danimarka kuralları burada geçerli değildi?” diye düşünmeden edemedim. Gerek içinde bulunduğumuz gergin ortam, gerekse içerinin turist dolup taşmış olması benim beklediğim ” barışçıl komün yaşam” imajını sağlamadı ama evet, her yer ot kokuyordu 🙂

Fotoğraf çekmenin yasak olduğu söylense de gayet çekilebilir. Sadece Pusher Street’te çekmek yasakmış. Burası da uyuşturucu satışının en yoğun yapıldığı yer olduğu için. Diğer yerlerde bildiğiniz hediyelik eşya standları filan var.

Yanımızda çocuk, burnumuzda ot kokusu, bir de polis baskını ve insanların gerginliği eklenince bizim için pek eğlenceli bir gezinti olmadı.

Christiana’yı hayal kırıklığı içinde terkedip Avrupa Birliğine giriş yapıyorum 🙂 

Free Town Cristiana, Cristianhavn isimli adacığın içinde eski bir askeri kışla aslında. Bu adacıkta dikkatinizi çekecek diğer bir yapı da Church of our Saviour. Dönen kulesine tırmanıp Kopenhag manzarasına bakabilirsiniz. Biz Round Tower’a çıktığımız için buna gerek duymadık.

Church of Our Saviour, Copenhagen

Parklar ve Norrebro:

Güneşli bir havada Kopenhag’da olmanın avantajını kullandık, parklara uğradık.

Mezarlıklar bizim kültürümüzde ürkünç yerlerdir ama Kopanhag’da öyle değil. Assistens Mezarlığı aynı zamanda bir şehir parkı, çocuğunu ve köpeğini gezdirmeye gelen insanlarla dolu. Biz de gidip şöyle bir dolaştık. Andersen’in mezarı da burada. Haritada Assistens Cemetery olarak arayabilirsiniz.

Assistens Mezarlığı’na kadar gelmişken şehrin yeni “hip” bölgesi Norrebro’yu da biraz keşfetmek lazım. Göçmenlerin muhiti iken şimdilerde pek çok kahveci, sanat galerisi ve butiklerin yer almaya başladığı bu semtin en popüler caddeleri Elmegade ve Jaegersborggade. Norrebro’yu Berlin’in Kreuzberg’ine benzetmek mümkün. Pek çok kebapçı göreceğiniz gerçeği bile değişmiyor 🙂

Norrebro

Yine Norrebro’da ilginç bir park var, uğramalısınız: “Superkilen Park”

Ben Olgun’un fotoğrafını çekerken,

O da beni çekmiş

Vesterbro ve Meatpacking District:

Vesterbro semti de şehrin önemli eğlence merkezlerinden. Tivoli Parkı, merkez tren istasyonunu içine alan ve onların batısında kalan bölgeye deniliyor.

Biz sokaklarında gezip birkaç kere yemek yedik bu bölgede. En canlı caddeleri Vesterbrogade, Vaernedamsvej (Fransız atmosferinde), Sonder Boulvard, Istedgade (alışveriş caddesi). İlginizi çekerse Carlsberg Museum da buralarda.

Merkezden Vesterbro’ya giderken Palads Biograferne isimli pembeli sinema salonunu mutlaka görün.

Meatpacking District (Kodbyen) ise Vesterbro semtinin ve aynı zamanda Kopenhag’ın gece hayatının merkezi. Kaliteli restoranların ve klüplerin olduğu Meatpacking District’in tam olarak neresi olduğunu saptamak için şu mekanları arayabilirsiniz: Warpigs (birahane), Tommi’s Burger Joint (hamburgerci), KB18 (gece klubü) vs…

Müzeler:

Buz gibi bir Kopenhag gününe denk geldiyseniz tabii ki soluğu müzelerde almak isteyebilirsiniz. Öne çıkanlar Ny Glyptotek (sanat), National Gallery (tarih), The David Collection (islami sanat) ve şehir dışında kalan Louisiana Museum of Modern Art (modern sanat).  Hepsine gitmeyi düşünürseniz Cophenag Card gibi bir şey almayı düşünebilirsiniz.

Biz Ekin’i National Aquarium’a götürmeye niyetlenmiştik ama sonra parkın birinde çok oyalanıp gidemedik.

Kopenhag’da Yeme İçme

Dünya’nın en iyi restoranlarının demeyeceğim, resmen dünyanın en iyi restoranının bulunduğu yerdeyiz. Meşhur Noma bu ünvanı defalarca haketmiş.

Dünyadaki tek Thai food konseptli Michelin yıldızlı restaurant da Kopenhag’da, Norrebro’daymış. İsmi “Kiin Kiin”.

Tabii ki bunlar pahalı seçenekler. “Bize daha ucuzlarıyla gel” diyorsanız nerede yenirden önce “Kopenhag’da ne yenir” onu söyleyeyim.

Danimarka mutfağı aslında daha çok domuz ve patates üzerine. Bu seçenek bize pek uymadığı için onu geçiyorum.

Kopenhag’a gitmişken mutlaka denenesi şey ise “smørrebrød” olarak bilenen açık sandiviç. Bu yemek bir dilim ekmek üzerine konmuş çeşitli malzemelerden oluşuyor.

Smorrebrod, yani açık sandiviç. Sunumları da oldukça başarılı

Biz Danish food deneyimini oralı arkadaşlarımız Line ve Anne ile yaşadık. Bizi Tivoli Parkta Socafeen isimli restorana götürdüler. Bizim aç geleceğimizi tahmin edip önceden yemekleri sipariş bile etmişler. Denememiz için 10 porsiyon başlangıç tabağı ısmarlamışlar. Ana yemeğe gerek duymadık tabii ki sonrasında. Soframız şu şekildeydi:

Bizim için sipariş verdikleri şeyleri not aldım, belki siz de bu restorana veya bir başkasına giderseniz denemek istersiniz: Pickled herring, Fish fillet with shrimp, Smoked Salmon, Crayfish salad (bunu çok beğenmişiz), Eggs and shrimps, Potato sandwich, Roast Beef. Bunların hepsi başlangıç menüsündendi, onu tekrar hatırlatayım. O gün hesabı onlar ödediler o yüzden bu yemek ne kadara maloldu bilemiyorum.

Biz sabah kahvaltılarını evde yaptık hep. Supermarket olarak Irma ve Netto marketlerini kullandık. Diğer öğünlerimizi de mümkün olduğunca ekonomik halletmeye çalıştık.

Bir öğlen turistik de olsa üşüyüp Ekin’in karnını acil doyurma ihtiyacı duyduğumuz için Stroget’in başlangıcındaki TGI Friday’s e gittik. Tek porsiyon bir şey söylediğimiz için kısmen ekonomik harcamış olduk.

Diğer öğlen yemeğimizi ise kanal turu esnasında uzaktan görüp beğendiğimiz Papiroen‘de, yani “Copenhagen Street Food“da yedik. Burası kapalı bir alan, ama önünde kanal kenarında da banklar var. Adı üstünde “sokak yemeği”konseptinde. İçinde dünya mutfaklarından büfeler var, self servis yemek alıp banklarda yiyorsunuz. Ne yiyeceğinize karar vermek gerçekten zor, fiyatlar Kopenhag standardına göre uygun. Kişi başı 10 euroya doyulabiliyor. Biz Christiana’yı gezdikten sonra buraya yürüyerek ulaştık.

Copenhagen Street Food bu binanın içinde. Hava güzelse dışarıda da oturulabilir.

Yine böyle kapalı pazar yeri mantığındaki yerleri seviyorsanız Norreport istasyonunun yanında “Torvehallerne” hem yemek yiyip hem de alışveriş yapabileceğiniz bir yer.

Torvehallerne, Kopenhag 

Akşam yemekleri için de yine pek lokal takılmadık, bir akşam Olgun’u mutlu etmek için sushi yedik, bir diğer akşam da istediğimiz restoranda yer bulamayınca hemen karşısındaki Vietnam restoranına gittik. Beğendiğimiz yer CoFoCo idi. Karşısındakine gitmek çok daha ucuza maloldu tabii 🙂

Yine yolda görüp beğendiğimiz “Höst” isimli restoran da isminin aksine gayet romantik bir ortam vadediyordu, tekrar gidersem orada yemeyi düşünebilirim.

Kısacası Kopenhag’da her bütçeye uygun her çeşit yemeği bulabilirsiniz. Biz yemek konusuna çok önem vermediğimiz için önereceklerim şimdilik bu kadar.

İçecek olarak kahve Danimarka’da da çok popüler. Coffee Collective için ölüp biten bir güruh olunca biz de gidip deneyelim dedik. Kahve uzmanı olduğumu söyleyemeyeceğim ama ortam tam İskandinav atmosferindeydi. Yeri Norrebro’da.

Kopenhag’dan Neler Alınır

Ben seyahatlerden alışveriş yapmama geleneğimi burada da sürdürdüm.

Lego’nun memleketi diye daha ucuz olabileceğini düşünüp Stroget’deki mağazasına girdik ama Türkiye’den daha ucuz kesinlikle değildi. O yüzden bir şey almadık.

Genel olarak İskandinav ülkeleri tasarım konusunda çok başarılılar. Arkadaşım Line bize yıllar önce “Normann” isimli bir mağazadan bir kase getirmişti ve çok ünlü bir Kopenhag markası olduğundan bahsetmişti. Onun mağazasına gitmek isteyebilirsiniz.

Stroget’de gezerken ilginizi çekecek mağazalara girip çıkabilirsiniz ama bence alışveriş Kopenhag’da pek de mantıklı bir şey değil.

Son olarak neyi hangi sıra ile yaptık onu yazayım ve Kopenhag ile vedalaşıp Norveç cenneti ile buluşalım:

Cumartesi akşam: Tivoli park

Pazar günü: Indre By civarı, Stroget civarı sokaklarda gezinme

Round Tower

Nyhavn gezinti

Kanal turu

Vesterbro’da akşam yemeği ve biraz gezinip eve dönüş

Pazartesi: Bavullarımızı Copenhag tren istasyonuna bıraktık

Free Town Christiana (9A numaralı otobüsle ulaştık)

Copenhagen Street Food

Assistant Cemetery

Norreboro keşif, Coffee Collective de kahve

Coffee Collective’in karşısındaki parkta epey bir vakit geçirdik Ekin’le, siz bu zamanı daha farklı harcayabilirsiniz

Superkilen Park

Merkeze yürüyüş ve Vesterbro sokaklarında yemek

Bergen için uçağa biniş 🙂

Bergen’de buluşmak üzere, esen kalın 🙂

    Hoşçakal Kopenhag!

  Seyahatlerimi takip etmek için beni Instgram’da bulabilir, Facebook sayfamı takip edebilirsiniz.

Son Yazılar
Yorum ( 10 )
  1. Milesfordreams
    13 Ekim 2017 at 22:47
    Cevapla

    Her zamanki gibi gitmeden en cok okumak istedigim tarzda super bir yazi yazmissin Melikecim.
    Gitmeyecek olsam da okudum hemen. İyi ki de öyle yapmisim Tivoli parkin belirli tarihlerde kapali oldugunu ogrenmis oldum. Londra yazini da bekliyoruz dort gozle gitmeyecek olsak da. 😂😂

    • Melike Kutlay
      14 Ekim 2017 at 20:55

      Beğenmene cook sevindim canım, Londra titizlik istediği icin biraz yavaş gelecek ama sağlam gelecek 😊

  2. Tuğba Ergün
    16 Ekim 2017 at 16:14
    Cevapla

    Mis gibi bir yazı olmuş her zamanki gibi 🙂 Yalnız airbnb evini açar açmaz ağzımdan kocaman bir “oha” çıkmasına engel olamadım 🙂 Bergen’i sabırsızlıkla bekliyorum kalp kalp kalp (bilgisayardan yazmanın azizliği) 🙂
    Sevgiler

    • Melike Kutlay
      16 Ekim 2017 at 17:59

      Çok teşekkürler! Bir an önce Bergen’i yazmayı ben de çok istiyorum. Evin fiyatınnı ardından kullanılmış çarşafları ve temizlenmemiş tuvalete de bir oha benden gelsin bence 😀 Benden de kocaman kalpler :*

  3. TEMBEL PRENSES BLOG
    18 Ekim 2017 at 14:43
    Cevapla

    Sitenizin açılış hızı çok yavaş. Annemin tavsiyesi üzerine geldim. Bundan sonra takip edicez ailecek sizi. Bana da beklerim <3 🙂

    • Melike Kutlay
      19 Ekim 2017 at 22:53

      Yaa haklısınız, ona bir çözüm bulmam lazım 🙁 Neyse hoş geldiniz diyelim, memnun oldum tanıştığımıza…

  4. Milesfordreams
    19 Ekim 2017 at 16:50
    Cevapla

    Harikasin canim. Londra beklentimi bariz dile getirmisim.
    Oraya da gidemeyecek de olsam, olsun okumayi seviyorum yazilarini

    • Melike Kutlay
      19 Ekim 2017 at 22:52

      Çok teşekkür ederim :* Bence Londra’ya da gidersin zaten yakında, hayat bu belli olmaz ne getireceği 😉

  5. mehmet
    28 Mayıs 2018 at 09:39
    Cevapla

    tecrübelerinizi paylaştığınız için teşekkürler. çok yararlandım.

  6. Dolum Makinası
    30 Mayıs 2019 at 12:47
    Cevapla

    Çok güzel anlatımlı bir makale olmş teşekkürler, gezi için ilk baktığım blog burası oluyor.

Bir cevap bırakın