Hollanda’da Yaşamaya Dair Röportaj

Hollanda’da Yaşamaya Dair Röportaj

2019 yılının haziran ayına denk gelen ramazan bayramı tatili 9 güne çıkınca, bunu bahane ettik ve Hollanda’ya taşınan en yakın arkadaşımın evine tatile gittik. Harika bir tatil geçirmenin yanı sıra Hollanda’da geçirdiğim 1 hafta boyunca oraya yerleşmiş Türk arkadaşlarımın hayatlarını gözlemleme fırsatı buldum.

Zaten yurt dışına taşınma meselesi bir çoğumuzun kafasını kurcalayan bir konu. Bu ziyaretimizde “yurtdışında yaşamak nasıl olurdu” yu gözlemlemek, “Hollanda yaşamak için nasıl bir ülke ” anlamak için iyi bir fırsat oldu. Arkadaşlarıma bir sürü sorular sordum. Ve edindiğim cevaplar bende öyle bir etki bıraktı ki “yazmazsam çatlarım” noktasına ulaştım. Çünkü paylaşım benim için en büyük mutluluk kaynağı.

Bu yazı, benim gözlemlerim ile arkadaşlarımın cevaplarını derlediğim bir dosya olacak.

Hollanda’da yaşamaya dair uzun uzun konuştuk, bana da yazmak düştü…

Burada yazılanlar kesin doğru diye bir şey iddia etmiyorum, elbette kişiden kişiye farklılık gösteren tecrübeler olacaktır. Veya birine çok iyi gelen kurallar ve durumlar, bir başkası için katlanılamaz olacaktır. O yüzden herkesin kendi perspektifine göre değerlendirmesini öneririm. En merak edilen başlıktan başlıyorum:

Hollanda’da Nasıl İş Bulunur? Hangi Meslekler Şanslı?

Öncelikle gördüğüm kadarıyla bilişim sektörü yurt dışına açılan en kolay kapı. Bilgisayar mühendisleri, yazılımcılar en çok aranan meslek grubu. Benim arkadaşlarımın meslekleri de yazılım ve finans üzerine.

Bir marangoz, bir aşçı veya bir terzi için de Avrupa’da yaşamaya başlamak kolay olabilir ama ben böyle birileriyle tanışıp sohbet etmedim.

Mimarlar, sağlık çalışanları ve akademisyenler için iki çift sözüm var fakat her meslek grubunun iş imkanlarını inceleyecek kadar zaman geçirmedim Hollanda’da.  O yüzden “ben öğretmenim, Hollanda’da nasıl iş bulurum” gibi sorular sorarsanız bende cevabı yok, üzülerek baştan belirtiyorum.

Yurt dışına taşınmanın bir yolu, Türkiye’de çalıştığınız şirketin yurt dışı bir pozisyonuna atanmak. Arkadaşım Tuğçe bu konuda diyor ki:

Tuğçe:

Eşim ING’de çalışıyor, finansçı. Bizim çevre full finansçı o yüzden. Yazılımcıdan sonraki en büyük expat sektörü sanırım. Bu arada eli iş tutan elektrikçi, boyacı vs çok rahat ,iş bulur ama expat olmayınca eminim çok büyük zorluklar yaşar. Mesela en basit örneği; biz ehliyetimizi sınavsız değiştirdik, oturma çalışma her türlü iznimizi 5 yıllık olarak banka aldı. Taşınma masraflarımızı ödedi…

Çağrı’nın tecrübesi ise şu şekilde:

Çağrı:

Hollanda, Belçika, Almanya gibi ülkelerde yaşayabilmek için bizim gibi beyaz yakalıların çok az seçeneği var. Bir tanesi size sponsor olacak bir şirketten iş teklifi almak.Ve bu şirketin sizin için çalışma izni çıkarması. Ben de birçok kişi gibi bu şekilde buraya geldim.

Gönül ekliyor:

https://ind.nl/en/Documents/Public_Register_Regular_Labour_and_Highly_Skilled_Migrants.pdf

Böyle bir sponsor listesi var mesela. Buraya göz atılabilir hangi tür şirketlerin göçmenlere sponsor olduğundan bir genelleme yapılabilir.

Çağrı, bilgisayar mühendisliğinden mezun. Ondan iş bulma sürecini anlatmasını ve biraz tavsiye vermesini istedim.

Çağrı:

Bu serüven nasıl başladı onu anlatayım. İlk önce yurt dışında iş bulabilenlerin hikayelerini okudum.

Olmazsa olmaz kural İngilizce bilmekti ve bu hikayelerin bir çoğunun ortak noktası aynıydı: İş mülakatlarına hazırlanmak ve sonunda mülakatlara hazır (Interview ready) olmak. 

Bunun için de hedef ülkede en çok rağbet gören, son moda (Cutting Edge) teknolojileri öğrenmeye çalışmak ve buradan gelecek mülakat sorularına hazırlanmak gerekli.

Ben ilk önce İngilizce ile ilgili eksiklerimi tamamlamaya karar verdim. Özel ders bile aldım.

Eş zamanlı olarak kendim için bir yetenek kümesi (skill set) belirledim. Ve bunları öğrenmek ile başladım işe.

Mülakat soruları ne olabilir diye araştırdım. Bunun dışında en çok zaman ayırdığım konu ise algoritma soruları oldu.

Kendimi hazır hissettiğimde yoğun biçimde başvurulara başladım. Linkedin, Monster.nl gibi sitelerde iş aradım.

Github‘a yeni öğrendiğim teknolojiler ile ilgili örnek kodlar koydum (Bu şekilde göze çarpıp iş bulan çok insan var).

Stackoverflow üzerinden soru cevapladım (Bu da bir is bulma yöntemi, burada soru cevapladığında farkedilebiliyorsun).

Bazı görüşmeler yaptım; çok kötü geçenler de oldu, idare eder diyebileceklerim de…

Bu noktada şans işi de devreye giriyor kimi zaman. Ben biraz da şanslıydım. Tam interview ready olduğum zamanda, hedeflediğim kurumda tam bana göre bir ilan çıktı. Zorlu bir mülakat sürecinden sonra Hollanda’da iş bulabildim.

Yazılımcılar harici meslek grupları nasıl iş bulur diye merak ediyoruz elbette. Ben instagram üzerinden mesajlaştığım bir meslektaşıma sordum, eczacılıkta, doktorlukta durum nedir diye…

Sağlık meslekleri ile ilgili sıkıntı büyük, çünkü yerel dili bilmek gerekiyor.

Öğrendiğim kadarıyla sağlıkla ilgili meslekler için:

C2 seviye Flemenkçe
3 basamak sınav
Ardından stajyer olarak çalışma dönemi bizleri bekliyor… O kadar da kolay değil yani.

Mimarlık ve diğer meslekler için de Gönül’e soru yönelttim. Gönül’ün mesleği mimarlık ama eşi iş bulunca Hollanda’ya taşındı ve 2 senedir çalışmayıp kendine vakit ayırmayı tercih ediyor.

Gönül:

Kendim için de araştırdığım için net biliyorum ki, international ofisler çoğunlukla (özellikle mimarlık sektörü için) Rotterdam’da. Oradaki ofislerde sadece İngilizce bilmen yeterli. Ama Roterdam dışındaki yerlerde şans epey azalıyor, Dutch (Flemenkçe) önemli hale geliyor. Ki bahsettiğim ofisler de international işler yapıyor ve çalışanları da pek çok milletten olabiliyor; buna açıklar. Ama dil bilinmesini illa ki istiyorlar.

Daha lokal mimarlık ofisleri için dil zaten olmazsa olmaz.

Bir de gözlemlediğim şöyle bir şey var; aynı ofiste junior mimar arandığında Dutch sorulmuyor ama senior bir rol için mutlaka isteniyor. Burada da çalışan senior mimarın müşteri ile iletişimde olacağı düşünüldüğünden sanırım, dil önemseniyor.

Buradan ırkçı bir anlam çıkarmıyorum. Türkiye’de ve dünyada bence genel olarak IT sektörü en canlı sektör ve İngilizce evrensel IT dili olduğu için de dil konusunda en azından mimarlıktaki kadar kısıtlı bir ortam yok gibi görüyorum.

Zanaat çok pahalı ve önemsenen bir yeti burada ve kendi işini yapabilen, terzi, kuaför, marangoz vs. çok rahat edebilir.

Üniversitelerde akademisyenlik iyi bir seçenek. Bizim bir arkadaşımızın eşi fizik mezunuymuş, iş bulmakta zorlanacağını düşünüp burada bilgisayar mühendisliği okumuş ve şimdi o da çalışıyor. Zor bir karar olsa da meslek değiştirmek de bir seçenek.

Kursta tanıştığım bir kız var fizyoterapist, “çalışabileceğim yer çok sınırlı özellikle sağlık sektöründe dili daha da önemsiyorlar” dedi.

Detaylı cevaplarından ötürü Gönül ve Ali’ye teşekkürler 🙂

Neden Hollanda? Hollanda’da Irkçılık

Hollanda, modern bir Avrupa ülkesi olarak pek çok yabancı çalışanı bünyesinde yaşatıyor.

Kuzeyli olduğu halde iklim şartları İskandinav ülkelerine göre biraz daha yumuşak.

Çalışma şartları aile – iş dengesini iyi ayarlayabileceğiniz cinsten.

Bisiklet sürmek hayatın merkezinde.

Her şey çocuklara ve engellilere göre dizayn edilmiş. Zaten çok düz bir ülke, engebeler, inişler çıkışlar yok pek.

Hollanda’da çalışmanın en kötü yanı resmi tatillerin diğer ülkelere göre daha daha az olması imiş. Yıllık izin ise yılda 25 günmüş.

Almanya mı Hollanda mı diye düşündüğümüzde ise Almanya’nın ırkçılığa daha meyilli olduğu gibi bir gözlemimiz var ama tabii ki tecrübe etmeden bir şey söylemek doğru değil. Neticede Almanya’da mutlu mesut yaşayan her kesimden pek çok Türk var.

Almanca’ya Flemenkçe’den daha aşina olmamız da bir avantaj olarak görülebilir.

En kısa zamanda Almanya’ya da gidip orada beyaz yaka olmayı gözlemlemeyi düşünüyoruz.

Şimdilik Gönül’e Hollanda’da ırkçılık ile ilgili bir tecrübesi olup olmadığını sordum. Ayrıca Hollandalılar ile kaynaşmak mümkün mü, yoksa mesafeli mi duruyorlar merak ettiğimi söyledim. Verdiği cevap şöyle:

Gönül:

Irkçılık konusunda Ali de ben de herhangi bir olumsuzluk yaşamadık. Aksine tam tersi deneyimlerimiz oldu. Elbette baştan belirtmek isterim; süreçler o kadar bireysel ki, ırkçılığa maruz kalmış insanlar da olabilir. Ama genellemenin de kesinlikle haksızlık olacağı kanaatindeyiz.

Hollanda insanının soğuk olması eleştirilerini de biraz şöyle gözlemledim. Hollanda 15-16yy’dan beri göç alan bir ülke ve gelen insanları buranın bir değeri olarak görüyorlar. Eve gelen tamirci ile muhabbetimde “Bu bizim ekonomimizi de güçlendiriyor, daha çeşitli daha güçlü bir ülke oluyoruz” gibi yorumlamıştı. Hal böyle olunca çok sayıda farklı ırk ve inanışa sahip insanla birlikte yaşıyorlar ve insanların inanışlarına ve kültürlerine kaba veya rahatsız edici gelebilecek şeylerden çekindikleri için arana dışarıdan “soğukluk” gibi algılanabilecek bir mesafe koyuyorlar.

Türkiye’den de biliyoruz ki inançları gereği karşı cinsle el sıkışmakta imtina eden insanlar var. Bunun gibi farklı kültürden, farklı inançtan çeşitli insanla karşılaştıklarından dikkatli ve özenli davranmaya çalışıyorlar. Ama sen bu konuda adım atarsan onlar da samimiyete açıklar. Amsterdam’da yaşarken bunu daha çok hissettim. Haarlem’de ise belki biraz da yaşadığımız ortam konusunda şanslı olduğumuz içindir, insanlar aşırı sıcakkanlı davrandı. İhtiyaç duyarsak diye arabasını teklif edenler oldu, eve taşınırken komşu teyze yiyecek içecek hazırlayıp bize ve eşya taşıyan görevlilere ikram etti… Çok tanıdık gelmedi mi?

Biraz da “direkt” oldukları konusundan kaynaklanabilir soğuk bulunmaları. Bu durumdan rahatsız olabilenler olabilir buna saygım sonsuz. Mesela bir arkadaşım iş yerinde birinden yardım istemiş, karşısındaki kişi “Yetiştirmem gereken şeyler var yardımcı olamam” demiş ve benim arkadaşım buna fena halde bozulmuş. Biz olsak belki yaptığımız işi bırakır, ihtiyacı olan birine yardım edelim diyebiliriz. Ama belki de gerçekten zor bir durumdu, yapamadı. O kadar olayın kendisine ve kişilere bağlı ki, ben sadece tanık olduklarımla ilgili yorum yapabiliyorum elbette.

Diğer açıdan Ali insanların bu “direkt olma” durumundan gayet memnun: “Beni rahatsız etmiyor. Yapıcı görürsen faydalı bile oluyor, zaman kaybetmiyorsun” diyor.

Hollanda’da Yaşantı Nasıl?

Hollanda doğanın çok iyi korunduğu bir ülke. Yemyeşil bir ortam, bahçeli ve az katlı evler, kanal kenarlarında suyla iç içe bir yaşam görüyorsunuz.

Hollanda’da sıradan bir ev…

Bisiklet bir ulaşım aracı, aynı zamanda hayatın bir parçası. Biz Türkiye’de en ufak bir rüzgarda veya yağmurda eve tıkılıyorken onlar en zor hava şartlarında bile bisikletin üstündeler. Ona göre kıyafetleri var, bisikletlerin arkasında yük taşımak için heybeleri ve çocuk koltukları var.

Hizmet sektörü pahalı olduğu için herkes çoğu işini kendisi yapıyor. Gittiğimiz yapı marketin duvarlarındaki afişlerde boyayı boyacılar değil, evin kadını yapıyordu 🙂 Herkes biraz boyacı, biraz tamirci, biraz da bahçıvan…

Zaten benim gözlemlerime göre Hollanda’daki işlerde kadın – erkek ayrımı yok. Bizim “erkek işi” deyip bulaşmayacağımız tamirat işleri veya tekne kullanma gibi görevlerde kadınlar da aktif rolde. Bebek bakımı ve ev işlerinde ise erkeklerin çok aktif olduklarını görüyorsunuz. Bu eşitlik hoşuma gitti doğrusu.

Kadınların iş hayatında da, günlük hayatta da çok doğal olduklarını söylüyor arkadaşım Deniz. Fön çektirmek şurada dursun; çoğunluğu saçlarını bile boyamıyormuş. Makyaj zaten hiç yok veya çok hafif. Basic kıyafetler ile günlerini geçiriyorlarmış. Dış görünüş ile hava atmak, marka kıyafetler ile statü sahibi olmaya çalışmak hiç Hollanda’ya özgü değilmiş.

Arkadaşım Deniz, Hollanda’ya taşındığından beri çok daha aktif bir yaşantı sürdüğünü söylüyor. Hergün bisiklete biniyor, günde en az onbin adım atıyor. Ülkedeki genel “aktif yaşam” çabası onu da olumlu yönde etkilemiş.

İnsanlar iş hayatlarının dışında aile hayatlarına ve gönüllülük faaliyetlerine çok önem veriyorlar. Deniz’in oğlunu gönderdiği okuldaki veliler gönüllü olarak yeni gelen ailelere destek oluyorlarmış.

Örneğin siz Hollanda’ya taşındınız ve ütü yapmayı bilmiyorsunuz. Haftanın belli günlerinde evinize bir gönüllü gelip evde size ütü yapmayı öğretiyor. Siz tamam diyene kadar uğraşıyor ve sizden pozitif puan almak için elinden geleni yapıyor.

Deniz, oğlunun okula adapte olmasını kolaylaştırmak için psikolojik destek almak istemiş. Bu konuda deneyimli bir veli 6 hafta boyunca evlerine gelip Denizle sohbet etmiş.

Sosyal ortam mı edinmek istiyorsun, seni birileriyle tanıştırıp kaynaştırıyorlarmış…

Bunlar benim gözlemlerim ve Deniz’den dinlediklerimdi. Bir de Elvan’a sordum:

Hollanda’ya taşınmak  hayatınızda nasıl bir değişim yaşattı?

Elvan:

En güzel tarafı doğayla iç içe yaşamak bence. Her yer yeşil. Çok sakin bir yaşam var burada. Sabahları bisikletle oğlumu okuluna bırakabiliyorum, ki bu çok hoşuma gidiyor. İnsanlar daha sakin, telaş yok.

İş – aile hayatı dengesi kurulabiliyor. Aile ile daha çok vakit geçirilebiliyor. Eşimin bu konuda bir tespiti var: Türkiye’de çocuğumuzun elini bırakamıyorduk, hep tetikte hissediyorduk sokakta yürürken (Bu bizim yaşadığımız yerden de kaynaklanıyor olabilir; dar sokaklar, neredeyse hiç olmayan kaldırımlar vs…). Ama burada çocuğumuzun elini tutmak zorunda hissetmiyoruz.

Yaşantı çok daha doğal. Her yerde çocukla gitmekten keyif aldığımız keçi veya inek çiftliklerinden var. Sütümüzü oralardan alıyoruz. Bir süre sonra kendi yoğurt mayamı ürettim ve artık evde lor bile yapabiliyorum.

Keçi çiftliklerine biz bile bayıldık

Tamam temiz hava, hareketli yaşam çok güzel ama hangi noktalarda zorlandınız diye sorduğumda:

Elvan:

En zorlandığım iki nokta: Sağlık sistemine adaptasyon ve çok derin hissedilen yalnızlık.

Özellikle çocuğumu emanet edip yalnız başıma takılabileceğim bir saat olmayınca yalnızlığı çok derin hissettim.

Sağlık sistemi ise bizim Türkiye’de alışık olduğumuz sistemden farklı. Hangi taraf iyi dersen objektif bakabileceğimi sanmıyorum:) Alışık olduğumuz sistemi çok arıyorum.

Zorlandığı noktaları bir de Tuğçe’ye sordum:

Tuğçe:

Güneşli ve sıcak başlayıp, biraz önce sağanak yağmurla devam eden bir Hollanda gününden sevgiler! İşte beni en çok zorlayan şeylerden biri: Havası….

Zorlayıcı şeylerin en başında sağlık geliyor. Çok şükür henüz hastalanmadık ama aylık 250 euro olan zorunlu sigorta parasını ödeyerek tek yapabildiğimiz şey ev doktoru denen aile hekimine görünebilmek ve açıkçası onlar da hiçbir şeyden anlamıyorlar. Hastaneye ya da uzman doktora onların yönlendirmesi olmadan gidebilmen (karun kadar zengin olsan bile) imkansız. Bu da çok üzücü ve düşünmesi bile kabus 🙁

Tabi asıl zorlayan yalnızlık. Burada eşin dostun oluşsa da hiç kimse asıl dostlarının ve ailenin yerini tutamıyor.

Alıştığın lezzetleri (yeşil erik, ezine peyniri, kıl sivri biber) istesen de bulamamak da zorluyor. Hazır gıdaya (hazır yaprak sarma gibi) ulaşamamak da gıcık ediyor 🙂

Araba kullanırken uyman gereken kurallar çok çok farklı hem şaşırtıyor hem de başlarda zorluyor. Ve 50 km olan hız sınırı hiiiçççç bana göre değil!

Seni her ziyarete gelenin arkasından göz yaşı dökmek ve çocuğunun da bununla baş etmeye çalışması zorluyor.

Çocuğum bu dili öğrenebilecek mi stresi zorluyor! Defne 7 yaşında, okul bültenleri Dutch geliyor sinir oluyorum sürekli google translate 🙂 Ama öğretmen süper İngilizce konuşuyor, bana her toplantıda bilgiler veriyor. Şu an “new comers” denen dil sınıfında ama ilkokul 1 müfredatı da görüyorlar. Her gün yeni kelimeler geliyor ve evde çalışıyoruz, her üniteden sonra o kelimelerden sınav oluyor. 1 yılın sonunda normal sınıfa geçecek ve sadece Hollandalı çocuklarla okuyacak!! Okulda ne yaptıklarını İngilizcem ve az da olsa Almancam sayesinde anlıyorum ki ufaktan Dutch derslerine de başladım… Ama ilerleyen yıllarda sosyal dersler gelince işim zor gibi duruyor…

Yıllarca çalıştıktan sonra çalışmamak zorluyor. Aslında iş arasam bulurum ama yerleşme sürecinde zaten hiç vaktim olmadı. Ev aldık, tadilat yaptırdık ve zaman hızla akıp geçti: 9 ay olacak yakında…

Çocukla Hollanda’ya Yerleşmek

Aslında birçok kişi çocuğunun geleceği için yurt dışına yerleşiyor olsa da çocuk kısmı aslında en zorlayıcı noktalardan biri.

Bir kere onlar dili sizden çok daha önce öğreniyorlar, bu sefer siz “acilen ne dediğini anlamam lazım” moduna giriyorsunuz.

Ama kendi gözlemim olarak şunu söyleyebilirim ki Hollanda’da çocuk olmak çok özellikli ve zevkli. Her yerde özel ilgi görüyorsunuz, çok sayıda küçük park ve oyun alanı var. Çocukların sosyalleşmesine epey önem veriliyor.

Bunun yanında çocuklar oldukça düzenli bir hayat yaşıyor. Sabah güne erken başlayıp okula giden çocuklar akşamüstü 3:15 gibi evlerine dönüyorlar. 3 buçuktan akşam 8’e kadar dışarıda çocuk cıvıltısı eksik olmuyorken saat 8’den sonra sokakta tek bir çocuk kalmıyor. Çünkü erkenden yatıp uyuyorlar. Bu durumdan ben de kişisel olarak ders çıkardım, çocuklarımı daha erken yatırmaya zorlayacağım yazdan sonra 🙂 (Yazdan sonra diyerek erteliyorum, sonbaharda bu sözümü kesin unuturum :P)

Çocukla Hollanda’ya yerleşme üzerine Elvan’a soru yönelttim: Çocukla yeni bir hayata başladın, Çağan’ı oraya adapte etmekte zorlandın mı?

Elvan:

Çocuğun yaşı çok etkili bence adaptasyon sürecinde. Ne kadar küçükken gelinirse o kadar kısa sürdüğünü düşünüyorum adaptasyonun. Biz buraya geldiğimizde oğlum iki buçuk yaşındaydı ve Türkiye’de yurt dışına yerleşeceğimi duyanlar “çok şanslısın, en çabuk o alışacak aranızda, hiç anlamayacak bile” dediler, ben de inandım 🙂 Ama işin aslının öyle olmadığı Hollanda’ya gelince ortaya çıktı. Bizim ailede en kolay eşim alıştı buraya.

Oğlum geldiğimizde konuşabiliyordu. Ama buraya gelince bir anda anne babası dışında kimseyle iletişim kuramamaya başladı. Geldikten iki ay sonra haftada iki yarım gün kreşe başladı. İletişimi kaybetmişti ve dil problemini aşması yaklaşık 6 ay sürdü. O dönem çok travmatik oldu bence onun için. Çok agresifleşti, huyları değişti tamamen. Değişik sesler çıkarmaya başladı. Bir şekilde duyduğu ama bilmediği dili taklit ediyordu o farklı seslerle.

Kreşe onu almaya gittiğimde konuşamadığını görünce, parkta birine bir şey söylemek isteyip söyleyemeyince ve bizden yardım bekleyince kendimi çok çok kötü hissediyordum.

Bayağı kendini sorgulamaya başlıyorsun tabi ki bunları görünce. Sonuçta onun daha iyi şartlara sahip olması için gelmiştik ama özünde ona kötülük mü yapıyorduk?

Özellikle ilk 6 ayın kolay geçtiğini söyleyemem ama 6 ay sonra anlamaya ve tek tük kelimeler söylemeye başladı. Geleli bir buçuk yıl oluyor ve şu an her şey yolunda; hem benim, hem onun için. Dil dışında da bir adaptasyon sorunu yaşamadığını düşünüyorum.

Adaptasyon süreci kişiden kişiye farklılık göstermekle birlikte, sosyal olmanın bu sürece çok yardım ettiğini düşünüyorum. Mesela şimdiki ben olsaydım iki yarım gün yerine daha fazla gün kreşe gönderirdim ve çocuklarla birlikte olabileceği aktiviteleri araştırmakta geç kalmazdım.

Hollanda’da Eğitim Sistemi

En çok merak edilen bilgiyi peşinen vereyim: Hollanda’da okullar ücretsiz. Bizler için en cazip nokta da bu sanırım, çünkü özellikle büyük şehirde yaşayanlar için özel okul masrafı çok can sıkıcı. Türkiye’de bazen ebeveynin bir tanesi sırf okul parası için çalışıyor, diğer ebeveynin kazancıyla yaşam giderleri karşılanıyor.

Okul olayını Elvan’a ve Deniz’e sordum.

Elvan:

Okul olayı hem karışık, hem değil. Direkt evinize en yakın okula gönderirseniz bir sorun yok. Servis olmadığı için bu önemli bir kriter. Ama biz Türkler okul konusunda çok rahat hissetmiyoruz ve bir şekilde Türkiye’den alışkın olduğumuz gibi okul arama telaşına giriyoruz. Biz de bu telaşı yaşadık.

Öncelikle uluslararası İngilizce eğitim veren bir okula mı, yoksa Hollandaca eğitim veren devlet okuluna mı göndereceğinize karar vermeniz gerekiyor. Bunun aileye özgü bir karar olduğunu düşünüyorum. Benim oğlum devlet okuluna gidecek. Yakın sayılmaz, evden 3 km uzaklıkta.

Çağan’ın henüz okul hayatı başlamadı. Türkiye’den de okul serüvenimiz başlamadan gelmiştik, o nedenle bir karşılaştırma yapamıyorum.

Bir de arkadaşım Deniz’e sordum. Oğlu Burak 6 yaşındayken Hollanda’ya taşındılar. İlk yılları şöyle geçmiş:

Deniz:

Hollanda eğitim sistemiyle ilgili şunu söyleyebilirim: “Adamım bu çocuklar çok mutlu!” Demek ki bir şeyleri doğru yapıyorlar.

Başlarda tepkimiz “Ya bunlar habire bahçede oynuyor, sınıfta dans ediyor, ağustos böceği yetiştiriyorlar sanki” şeklindeydi.  Burak’la konuştuğumuzda hep “şöyle eğlendik, şöyle oyun oynadık” gibi geri dönüşler alıyorduk. “Akademik olarak ne ögreniyorsun?” dediğimizde ise “Hiçbir şey!” dedi. Ama öğreniyormuş, hem de kendisi bile farkında değilken oyun içinde ögreniyormuş.

6 ay içinde dil engelini ortadan kaldırdı. Matematiksel işlemleri çok hızlandı. Okuluyla birlikte satranç turnuvalarına katıldı, 2 birincilik aldı.

Bu arada şunu belirteyim, biz zaten ilgili bir aileyiz, bunu da okula hissettirmemiz gerektiğini düşündük. Ve her ay toplantı istedik. Maalesef Türkler’i genelde ilgisiz bildiklerinden biz sorular sordukça çok sevindiler ve bence bu noktada Burak’ın gelişimiyle daha yakından ilgilendiler. Burak daha da mutlu olmaya başladı.

Bu toplantılardaki açık sözlülükleri takdire şayandı. Benim çocuğumu çok iyi gözlemlemişler ve yorumlamışlar. Biz de kendi gözümüzden anlatıp, eksikliklere birlikte odaklandık. Bazı konularda devlet okulu olmasına rağmen kişiye özel yöntemleri ve taktikleri var. Bu çok iyi gerçekten.

Çocuklar öğretmene karşı saygısız olamıyorlar, ama korkmuyorlar da. Birlikte çok eğleniyorlar bunu okula erken gidip gözlemlediğim zamanlarda anladım. Her şey belli bir kuralda ve nizamda. Okulda aile günleri yapılıyor bazen. En arkaya geçip izliyoruz çocukları 1 saat. Rutinlerini görüyoruz.

Burada ögrenciler aynı zamanda öğretmen:

Çok hoşuma giden bir sistem bu. Sınıfta herkes aynı seviyede olmayabiliyor. Eğer sana verilen işi bitirdiysen öğretmen gelip kontrol ediyor ve her şey doğruysa sırana küçük yeşil bir küp koyuyorsun. Bu aşamadan sonra bu demek ki “Ben arkadaşlarıma yardım etmeye hazırım“. Eğer sınıfta zorlanan biri varsa masasına soru işaretli bir küp koyuyor ve yeşil öğrenci gidip ona yardımcı oluyor.

Bu bahsettiğim süreçler tabi ki ilkokul seviyelerine denk geliyor. Bizdeki ilkokul 1 burada “Group 3” olarak geçiyor. Ve group 3’ten itibaren Hollanda’da çocukların çoğu senede 2 kere bir teste tabii tutuluyor. Farklı 3 sınav sistemi var ama bunlardan en yaygın olanı “cito”. Her sene bu sınavların etki ağırlığı artıyor ve ilerde lise seçimlerinde etkisi oluyor.

Üniversite burada herkesin harcı değil, ama zaten bir çoğu da tercih etmiyor. Gelirler her kesimde üç aşağı beş yukarı aynı. Arada uçurumlar yok. O yüzden tarımla da uğraşmak isteyen insan sayısı çok.

Bir de eğitim sistemiyle ilgili dikkatimi çeken şey yurtdışından gelen çocuklar için özel bir dil sınıfı olması. Bu dil sınıflarına girebilmek için en az 6 yaşında olmalı çocuk. Yoksa Group 2 de tüm çocuklarla birlikte başlıyorlar.

Bu tarz eğitim veren okullar her belediyede var. Benim tavsiyem yaş uygunsa mutlaka bu okullarda başlamak. Adaptasyon için oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü sınıfta kendisi gibi dil bilmeyen bir sürü çocuk olacağından biraz daha güvende hissedecektir. Diğer türlü herkes konuşurken çocuğun dili bilmemesi çekingenlik gibi sıkıntılara yol açabiliyor.

Burak özel dil sınıfında başladı ve 6 ay gibi bir sürede öğrendi. Sınıfında ondan büyük öğrenciler de vardı ve birbirlerine çok güzel destek oldular. Hızlıca kaynaştılar.

Okullar burada ücretsiz, ama bazı devlet okulları giderler için ufak tefek ücretler talep edebiliyormuş. Her okul farklı müfredat ve yöntemle ilerleyebiliyor. Dalton, Montessori gibi okullar çok yaygın. Bir de ücretli olan international okullar var. Genelde expat aileler ( Hollanda’da belli bir süre oturacaklar) bu okulları tercih edebiliyor.

Hollanda’da Geçinmek için Maaş Ne Olmalı, Sabit Giderler Nelerdir?

Bizim Hollanda’da sohbet ettiğimiz ve tanıdığımız arkadaşlarımızdan gözlemlediğimiz durum şu: Adaptasyon yıllarında sadece eşlerden birisi çalışıyor. Diğeri çalışmasa da iyi bir hayat sürebiliyorlar, ev alıp morgage’a giriyorlar, yurt dışı seyahati yapabiliyorlar.

Yaşam şartları Türkiye’ye oranla ucuz gibi geldi. Örneğin oradaki kiralık arabamızın deposunu 50 euroluk benzin ile fulleyebildik. (Tabii ki euro harcamaları TL kuruna çevirmiyoruz, neticede orada euro kazanıp euro harcıyorsunuz.) Sınırsız et yediğiniz bir restoranda kişi başı hesap 30 euro olabiliyor.

Hollanda’da kazancınızın bir kısmı vergiye gidiyor. Hem de yarısına yakın bir kısmı. “Highly skilled migrant” seviyesindeki Türkler için %30 vergi indirimi avantajı varmış. Bu indirimden yararlanıp yararlanamayacağınızı işvereniniz ile konuşmanız gerekiyormuş.

Arkadaşlarımdan aldığım bilgiler doğrultusunda ortalama giderler şu şekilde:

Ev kirası/Morgage: 1600 euro, Sağlık: 230 euro (hiç hasta olmadığınız senaryo. Hasta olursan 385 euroya kadar çıkabiliyor), İnternet ve faturalar: 310 euro, Araba vergisi ve sigortası: 240 euro, Market alışverişi: 800 euro, Eğlence vs: 400 euro

Kısacası genel kanı şöyle, Hollanda’da aylık gelir ortalaması 2000 euro. Evde 2 kişi çalışıyorsa rahatlıkla geçinilebilir. Bir kişinin çalıştığı durumda ise 3500 euro net maaş kabul edilebilir bir alt limit olabilir ama 1 çocuk da varsa 3500-4000 euro arası bir gelir yeterli olacaktır.

Tekrar belirtmek isterim ki bu harcamalar oldukça kişiseldir. Siz araba almazsınız ama dışarıda daha çok yemek yersiniz. Eviniz Amsterdam merkezdeyse çok daha pahalı olacaktır, ama daha sakin bir şehirde daha az kira ödeyebiliyor olabilirsiniz.

Hollanda Hakkında Bazı Şaşırtıcı Gerçekler

Deniz diyor ki:

Hollanda toprakları deniz seviyesinin altında kaldığı için suyu denize atmak büyük bir mücadele konusu. Hollanda’daki değirmenlerin çoğunun amacı da bu.

Her ayın ilk pazartesisi öğlen saatlerinde ülke çapında siren sesleri duyuyorsunuz, bu bir çeşit tatbikat.

Burak’la denize veya kanallara taş atmak istedik ama yerde asla taş bulamadık. Tek bulabildiğimiz kırık deniz kabukları oldu.

Uzun zamandır İstanbul’da örümcek ve örümcek ağı görmemiştik. Hollanda’da ise örümcek ağlarını özellikle temizlemiyorlar, küçük böcekleri tuttuğu söyleniyor.

Hollanda’da saat 5’te hemen her yer kapanıyor. Çünkü çalışan herkesin ailesi ile vakit geçirmeye ihtiyacı var. Bu da bizlerin daha planlı programlı olmasını gerektiriyor. Saat 5’e kadar alışverişimizi bitirmeye gayret ediyoruz.

Hollandalılar’ın bir kısmı deterjanla yıkadığı tabakları durulama ihtiyacı duymuyor. Bulaşık deterjanlarının yenilebilir olarak tasarlandığını düşünüyorlar.

Tuğçe’nin Hollanda’da en şaşırdığı şeyler ise:

Tuğçe:

Çocukların 4 yaş doğum günlerinin ertesi günü okula başlama (grup 1 deniyor) zorunluluğu.

Hamileyken ve hatta doğum sırasında kadın doğum doktoruna görünememek ve ebe ile her şeyi halletmek!

İnsanların birbirine aşırı güveni (markette ürünleri barcode scanner ile kendin okutup poşete dolduruyorsun ve kasaya toplamı ödeyip çıkıyorsun mesela)

Yararlı Bilgiler ve Linkler

Hollanda’da 5 yıl çalıştıktan sonra bazı kriterler ve dil yeterliliği sağlandığı takdirde vatandaşlık alma hakkı doğabiliyor. Bu konuda, vergi meselelerinde ve diğer göçmenlik konuları hakkında bilgi alacağınız en temel site: ind.nl

Hollanda’da ev alma süreçleri çok değişik, evlerin sahibi fiyat belirlese de esas siz teklif götürüyorsunuz. Ev az, talep çok. Emlak piyasası için mutlaka girmeniz gereken site: funda.nl

Hollanda’nın hangi bölgesinde hangi milletten insanlar oturuyor, mahalle halkının maaş düzeyleri, bir evde kaç kişi yaşıyor gibi bilgilere ulaşabileceğiniz bir site:

http://www.cbsinuwbuurt.nl/#vierkant500m_aantal_inwoners_2017

Hollanda’nın herhangi bir şehrindeki maaşınız başka şehirde kaça eşit olduğunu görebileceğiniz bir site: https://www.numbeo.com/cost-of-living/

Hollanda’da yaşama dair her türlü konunun konuşulduğu ve sosyalleşme imkanının da yaratıldığı Facebook gruplarına katılmak isterseniz linkleriyle: Den Haag AnneleriAmsterdam anneleri

Hollanda’da yaşam hakkında kapsamlı bir dosya oldu, umarım keyifle okumuşsunuzdur.

Sonuç olarak Hollanda’da yaşanır mı derseniz, bence çok isteyerek giden birisi kolaylıkla mutlu olabilir. Ama şüpheleri olan, Türkiye’deki hayatından memnun olan kişiler epey zorlanabilir. Bu durum sadece Hollanda için değil, hemen hemen tüm ülkeler için geçerli. Sonuçta bülbülü altın kafese koymuşlar, ah vatanım demiş 🙂 Yurt dışına yerleşme meselesi çok çok iyi düşünülmesi ve araştırılması gereken bir konu.

Diğer yazılarımı ve seyahatlerimi takip etmek için Instagram hesabımı takip etmeyi ve Facebook sayfamı beğenmeyi unutmayın.

Son Yazılar
Yorum ( 2 )
  1. Hülya
    9 Temmuz 2019 at 17:29
    Cevapla

    Kaleminize sağlık keyifle okudum

  2. Emine Sahin
    9 Temmuz 2019 at 23:33
    Cevapla

    Tesadüfen okudum. Youtube kanalımda neredeyse bahsettiğiniz pek çok konuyu anlatmıştım (5 dakikada Hollanda) Ama bu yazıda yeni öğrendiğim şeyler de oldu. Teşekkürler.

Bir cevap bırakın Emine Sahin