Kaz Dağları Gezi Notları18 Mayıs 20167 YorumKategori : Kaz Dağları , Yurt içi Seyahatleri20 Kaz Dağları; yeşillik, huzur ve bol oksijen demekmiş.Alpler'den sonra dünyada oksijen yoğunluğunun en fazla olduğu 2. yer olduğu söyleniyor. Bu bilgi kesin mi bilmiyorum, değilse bile mis gibi bir havası olduğu tecrübe edildi, onaylandı… Zira bu yazıyı yazarken en çok burnumdaki çam kokusunu yazıya koyamayacağıma üzülüyorum. Siz okurken hayal edin olur mu?Kaz Dağları Nerede?Önceden Kaz Dağları ile ilgili net bir şey yoktu kafamda. Dağa mı çıkıyordu insanlar? Bir şelale var, oraya mı Kaz Dağları deniliyordu? Neresiydi yani tam olarak gezilmesi gereken yer?Kaz Dağları neresiydi?Efendim, Vikipedi der ki: Kaz Dağları; batıda Dede Dağı, ortada esas Kaz Dağı ve üç tepesi (kuzeyde Babadağ, ortada Karataş tepe, güneyde Sarıkız tepesi), doğuda Eybek Dağı, kuzey doğuda Gürgen Dağı ve Kocakatran Dağı’ndan oluşur.Bir kaç dağdan oluşan bu bölgede gezilecek yerler: Kaz Dağı ve milli parkı, civardaki şelaleler, dağların eteğindeki kasabalar ve köylermiş meğer.Haritada Kaz DağlarıBalıkesir ve Çanakkale'nin kesişimi olan bölgeyi domine eden ilçeler Edremit ve Ayvacık diyebiliriz. Bu ilçelerin mahalleleri ve köyleri geziliyor, dağlara çıkılıyor. Güneyden kuzeye sırasıyla Zeytinli, Akçay, Güre, Altınoluk, Küçükkuyu gibi merkezi noktalar var güzergahımızda.Bu bölgenin kafamda netleşmesini sağlayan Edremitli sevgili okuyucum Seda'ya çok teşekkür ederim. Kaz Dağları'na gideceğimizi okuyup bana yorum bıraktı ve son ana kadar tavsiyelerini esirgemedi.Ulaşım için biz Söke'den geldiğimiz için arabayı tercih ettik. Evden 4 saat sürdüğüne göre İzmir'den 3 saat sürecektir. İstanbul'dan Edremit Koca Seyit Hava Limanı'na uçakla ulaşmak mümkün. Borajet uçuyormuş buraya. Kaz Dağları Hakkında Genel BilgilerAraştırdıkça gördüm ki yöre çok cömert. Baharda doğa tatili, yazın deniz tatili, kışın termal tatil, her daim kültür turu yapabileceğiniz ender yerlerden. Kaz Dağı, antik çağda "Mount Ida" olarak isimlendirilmiş, bir sürü mitolojik hikayeye ev sahipliği yapmış. Bu nedendendir ki bölgedeki birçok işletmenin ismi Yunan tanrılarından esinlenmiş. Bizim otelin her odası bir Yunan Tanrısı'nın adıyla anılıyordu mesela, ve kral dairesinin ismi Zeus'tu. Ne yaratıcı değil mi 🙂Mitolojik hikayelerin anayurdu olan bu bölge için "zeytin" adeta kutsal. Zeytin ağaçları her yerde ve yine işletmelerin ismi "Zeytin otel, Zeytin market" şeklinde.Ben bu bahar kendimi doğa ile bütünleşebileceğim bir yerde hayal ediyordum. Ve hayalimi nisan sonunda gerçekleştirmeye karar verdim. 30 Nisan – 1 Mayıs hafta sonumuzu bu doğa tatiline ayırdım.Gezimizde yol arkadaşlarım tabii ki eşim Olgun ve 5 aylık bebeğimiz Ekin'di. Taze çekirdek ailemiz Söke'den cumartesi sabah yola çıktı ve güneyden kuzeye Kaz Dağları bölgesini gezmeye başladı.Ekip Kaz Dağları'ndaKonaklamak için Booking.com'dan Aeneas Otel'i seçtim. Butik otelin dizaynı çok hoş, bahçesi ise adeta cennetten bir parçaydı. Deniz manzaralı odamızın 1 geceliği 70 euro idi, 225 lira ödedik (nisan 2016).Aeneas Butik OtelOtelden bahçeye çıkarkenVe otelin güzel bahçesiAfrodit isimli odamızın balkonunda da deniz manzarası bekliyordu bizi.Odamızın balkonundanBizim otelimiz Altınoluk'taydı. Aslında en güzel butik otellerin adresi Yeşilyurt ve Adatepe Köyleri. Bölgenin en ünlü butik oteli ise Çamlıbel Köyü'nde Tuncel Kurtiz'in oteli olarak da bilinen Zeytinbağı Otel.Kaz Dağları'nda Hızır Kamp ismini çok duyuyorum. Kaz Dağı Milli Parkı'na yakın, Zeytinli Çayı'nın kenarında doğa ile içiçe bir kamp alanıymış burası. Dilerseniz çadırda, dilerseniz ağaç evlerde kalabiliyorsunuz. Güneş panellerinden elektrik üretilen bu tesiste çok kaliteli organizasyonlar yapılıyor. Özellikle yoga ve meditasyon gibi ilgi alanlarınız varsa ve spiritüel yanınız kuvvetliyse Hızır Kamp'ı inceleyin derim.Güre'de ise termal oteller var. Doğanın termal nimetinden faydalanmak için Güre sahilindeki Venüs Termal Otel veya Ramada Resort Kazdağları isimleri aklınızda olsun.Kaz Dağları'nda Gezilecek Yerlerİlk durağımız Kaz Dağları'nın sembolü haline gelmiş Sutüven Şelalesi ve Hasanboğuldu.Navigasyona Sutüven Şelalesi yazıp Edremit'in Zeytinli köyünden içeri giriyoruz. Zeytinli Köyü'nde araba ile ilerleyip şirin köy kahvelerini geçtikten sonra bir yol ayrımına geliyoruz: Sağ taraf Kaz Dağı Milli Parkı'na, sol taraf Hasanboğuldu'ya gidiyor.Eğer zamanınız varsa Kaz Dağı Milli Parkı'na gidebilirsiniz fakat buraya ancak bir rehber eşliğinde giriş yapabiliyorsunuz. İster yürüyerek, isterseniz jeep safari turları ile milli parkı keşfetmek mümkün. Biz bu seçeneği bir sonraki sefere sakladık. Bölgenin ünlü Sarıkız efsanesine ev sahipliği yapan "Sarıkız tepesi" bizi bekleyedursun.Biz bu seferlik sol tarafı seçiyoruz ve Sutüven'e gidiyoruz. Araçla bölgeye giriş yapma ücreti olarak 15 tl ödüyoruz ve gezmeye başlıyoruz.Dere kenarına arabalar parkedilir ve gezmeye başlanırBurada Kızılkeçili Çayı üzerinde bulununan Sutüven şelalesini görüyoruz ilk olarak. Şelalenin sesi gürül gürül, huzur veriyor insana.Sutüven ŞelalesiMesire alanında yürüdükçe mangal istasyonunda mangal yakıp piknik yapanları görüyoruz. Kafelerden hazır yiyecek alıp yemek de mümkün. Lezzetli yemeklerinizi mideye indirirken bir yandan çam kokusu, bir yandan şelale gürültüsü, bir yanda yeşil güzel ortam, yanınızda sevdiğiniz olduğunu düşünün. Tam 5 duyuya hitap eden bir piknik tecrübesi olmaz mıydı?O karşı masada yemek yemek istemez miydiniz?Dere boyunca yürüyüp mangal istasyonunu geçince küçük yerel bir pazar görüyorsunuz. Buradan zeytin, baharat ve diğer yerel üretim ürünlerden alabilirsiniz.Biz zeytinyağı için hazırlanmış özel bir baharat karışımı aldık bu tezgahtan.Pazarın ilerisindeki yol da sizi Hasanboğuldu Göleti'ne götürüyor. Hasanboğuldu'nun hüzünlü bir aşk hikayesi var:Yeşillikler arasında ilerliyoruz veHasanboğuldu Göleti'ne ulaşıyoruz.Emine obada yani dağda yaşayan bir köylü kızı, Hasan ise ovada yani Zeytinli Köyü'nde yaşayan bir genç delikanlı. Emine ovaya indiğinde tanışıp aşık oluyorlar. Ancak Emine'nin zorlu şartlarda çalışmaya alışmış ailesi ovada çalışan Hasan'ı tabiri caizse "hanımevladı" buluyorlar ve Emine'yi ona vermek için zorlu bir sınavdan geçmesi gerektiğini söylüyorlar.Emine ile evlenmek isteyen Hasan sınavı kabul eder ve 60 kiloluk tuz çuvalını obaya çıkarmak için yollara düşer. Çay kenarında yürürken yorgunluğa yenik düşen Hasan nehre düşüp boğulur. Emine de su kenarında Hasan'ın gömleğinden bir parça bulup bir ağaca bağlar ve kendini asar. Hasanboğuldu Göleti'nin yanında Emine'nin kendini astığı ağaç da "Emine'nin Çınarı" olarak işaretlenmiş.Arkamızda Emine'nin çınarıBu hikayeyi ben gitmeden önce okumuştum ama Olgun konuya benden daha hakim çıktı. Meğer aşk hikayesini konu alan bir Türk filmi varmış, onu izlemiş. Hülya Avşar ve Yalçın Dümen başrollerdeymiş. Sabahattin Ali de bir şiir yazmış bu hikayeye istinaden. Hasanboğuldu'dan sonra doğa içinde bir köy görmek isterseniz Kızılkeçili köyüne de uğrayabilirsiniz. Zeytinli'den çok yakınmış.Sutüven ve Hasanboğuldu'da doğayı içimize çektikten sonra bizim istikamet Akçay oldu. Akçay sahili, tipik bir kuzey Ege kasabası görünümdeAkçay sahilinde 10 dakika kadar yürüyüp hemen kendimizi bir sonraki sahil beldesi olan Güre'nin Çamlıbel köyü'ne attık. Güre sahil kasabası sahildeki termal otelleri ile meşhur. Pınarbaşı diye bir de mesire alanı var.Bizim gittiğimiz Çamlıbel köyü, Güre sahilinin üst kısmında tepede kalıyor. Oradan oraya gitmemiz gözünüzü korkutmasın, her yer birbirine en fazla 10-15 dakika uzaklıkta. Yollar düzgün, temiz.Çamlıbel KöyüÇamlıbel, ilginç isimli kafelerin, bazı butik otellerin olduğu, yerel ürünlerin satıldığı bir köy. Tuncel Kurtiz'in oteli Zeytinbağı da burada. Yemek için de uğrayabilirsiniz ama rezervasyon şartmış. Ben kaçta orada oluruz kestiremediğim için rezervasyon yaptırmadım.Önerildiği üzere Saklı Bahçe isimli restoranda yemek molası verdik. Yeşillikler içinde, salaş bir mekan olan Saklıbahçe, gelinlerin fotoğraf çekilmeye geldiği, akşamları da canlı müzik yapılan bir yermiş.Çamlıbel'de benim asıl favorim Düşler Vadisi oldu. Takipçim Seda orayı kahvaltı için önermişti fakat otelimizde kahvaltı dahil olduğu için ben kahve içmeye uğramak istedim. Daracık bir dağ yolundan ulaştığımız bu mekana aşık oldum!Ormanın içinde bir mekan, Düşler VadisiOrmanın içinde huzur dolu masalar vardı, Kapalı olan bölümde ise deniz manzarası çok hoştu. Düşler Vadisi şiddetle tavsiyemdir!En beğendiğim masa bu olduDeniz manzarası da bu şekildeydiÇamlıbel'e çok yakın olan bir köy de Tahtakuşlar Köyü. Buradaki etnoğrafya müzesi Türkiye'nin ilk özel müzesi olma özelliğini taşıyor. Tahtakuşlar Müzesi ismini duyunca içinde tahta kuşların sergilendiğini düşünmüştüm fakat Tahtakuşlar'ın köyün ismi olduğunu, içeride ise göçmen Türk boylarının kültürüne dair objelerin sergilendiğini okudum. Bir de 360 kiloluk dev bir kaplumbağa bu sergide görecekleriniz arasındaymış.Güre'den sonra da Altınoluk sahil beldesi geliyor. Bizim otelimiz Altınoluk'ta olduğu için ve artık akşam olduğu için otelimize yerleştik.Altınoluk'u gece panoromik olarak gezme fırsatımız oldu fakat sanırım sezon açılmadığı için ölü gibiydi.Akşam yemeği için Güre İskele'de Bacca Restoran'a gittik. Bir balık restoranı olan Bacca, yörenin nezih mekanlarından. Balıkları taze, mezeleri lezizdi. Biz çok memnun kaldık.Bacca RestoranErtesi gün gezmeye Altınoluk'taki Antrados Antik Kenti ile başladık. Arabayı anayolun kenarına parkedip zeytin ağaçlarının arasından yürüyerek antik kente ulaştık. Roma İmparatorluğu zamanında yapılmış bu kentten geriye kalan "Roma Villası" görülecek olan asıl yer.Roma Villası'nın üzerine muhtemelen yapıyı korumak için eternitten bir çatı yapılmış. Son derece iyi niyetle yapıldığına emin olduğum bu uygulama BENCE antik kent atmosferini alıp götürmüş. Bir Roma Villası'ndan ziyade modern bir ahıra geldiğimi zannettim.Kim der ki bir antik kentteyizVillanın tabanındaki mozaik mermerler en ilgi çekici kısımdı. Onun haricinde Antrados benim için bir hayal kırıklığı oldu.Çatının altındaki kalıntılardan: tabandaki mozaikler Altınoluk'tan Küçükkuyu'ya doğru ilerliyoruz. Vaktiniz varsa Şahinderesi Kanyonu ve Mıhlı Çayı Vadisi gibi durakları da es geçmeyin. Mıhlı özellikle sıcak yaz günlerinde size çayda yüzme imkanı sunacak. Suyu buz gibiymiş, benden uyarması…Sıradaki hedefimiz Adatepe köyü ve köyün girişindeki Zeus Altarı.Altar da ne? "Zeus'un Atları olmasın o? Harf hatası mı yapmışlar acaba" derken girişteki levhayı okuyoruz ve "Altar" kelimesinin "sunak" kelimesi ile aynı anlama geldiğini, yani "adak adanan dini bir yapı" anlamına geldiğini öğreniyoruz.Zeus Altarı'na ulaşmak için arabanızı bırakıp 700 metre taşlık bir yoldan yürüyorsunuz. Doğa yürüyüşü tadında bir gezinti oluyor bizim için, çam kokularını içimize çeke çeke yürüyoruz. Bebek arabası ile burada yürümek zor olduğu için ben Ekin'i kanguruda taşıyorum. Zeus Altarı'na yürüyoruzEn sonunda ulaştığımız manzara da yolun kendisi kadar hoş. Edremit körfezi ayaklarımızın altında.İşte "altar" buymuş. Üzerine çıkıyoruz ve…Edremit Körfezi ayaklarımızın altındaZeus'un bu tepede Afrodit'le aşk yaşadığına ve aynı zamanda savaşları buradan yönettiğine dair söylentiler de varmış…Manzaranın etkisinden kopup geri yürüyoruz ve istikamet çok yakın olan Adatepe Köyü.Orda bir köy var uzakta, o köy Adatepe Köyü'dürRestore edilmiş taş evler, rengarek köy kahvesi, yokuşlu yollar, zeytinyağı satan dükkanlar, sanat galerileri ve butik oteller göreceksiniz. Bir de Refika ismini çok duyacaksınız Adatepe'de.Köy meydanında bir soluklanalımRefika, zamanında Adatepe Köyü'nde yaşayan bir Rum güzeli. Sesi de kendi gibi güzel; tüm düğünlerde, eğlencelerde şarkılar söylüyor, herkes tarafından çok seviliyor. Fakat 1. Dünya Savaşı sırasında Türkler ile Rumların arası açılıyor ve savaşın sonunda Refika Yunanistan'a gitmek zorunda kalıyor. Refika'nın gidişi köyde kalan Türkleri derinden etkiliyor, köylüler Refika'yı unutamıyor. Hala daha Refika ismi Adatepe sokaklarında karşınıza çıkıyor.Adatepe Köyü'nde hoş bir butik otelYeşilyurt Köyü de yine bir taş evler topluluğu. Sokaklarında gezip evlerin, kapıların fotoğraflarını çekebilir, yerel ürünler satın alabilirsiniz.Yeşilyurt KöyüBu da Yeşilyurt Köy KahvesiGüzel kapılarVe deniz manzarası…Bizim son durağımız Küçükkuyu Sahili. Bir balık kokoreçi molası verip eve dönüşe geçiyoruz. Küçükkuyu Çanakkale'ye bağlı, klasik bir kuzey Ege kasabası. Sahilde sıra sıra restoranlar ve onların önünde yürüyüş yolu var. Kıyıya bağlanmış balıkçı tekneleri olmazsa olmaz.Küçükkuyu sahiliRum mübadelesinin yoğun yaşandığı bir yer, sahilde bir mübadele anıtı görüyorsunuz. Heykellerin yüzü karaya, sırtı denize bakıyor. Yunanistan'a gitmeden yaşadığı topraklara son kez bakan bir aile canlandırılmış.Küçükkuyu Mübadele Anıtı, görsel Google'danBiz buradan geri dönüyoruz ama siz biraz daha kuzeye çıkıp Asos – Behramkale'yi de güzergahınıza ekleyebilirsiniz. Aslında sabahları erken kalkmayı becerebilseydik biz bile Asos'u bu küçük haftasonu kaçamağına ekleyebilirdik.İlkbaharı hissetmek için daha iyi bir yer seçemezdik sanırım. Doğanın son derece cömert olduğu topraklarda gerçekten huzurlu bir hafta sonu geçirdik. Yeşile ve maviye doyum olmaz ama yüksek dozda depoladık o renkleri, hem ciğerlerimize, hem ruhumuza.Kaz Dağları HatırasıKuzey Ege bir başka diyenler için Ayvalık notlarım da bir tık uzakta… Bunu paylaş:Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)İlgili Paylaş bebekli seyahat , doğa , ege köyleri , izmirde pazar aktiviteleri