San Francisco’dan Los Angeles’a doğru

San Francisco’dan Los Angeles’a doğru

Hayatta bazı insanlar hedef odaklıdır. Gerçek mutluluğu hedefe ulaşınca yaşar. Bazıları ise hedefe giden yoldan, yani yolda olma halinden hoşlanır. Bu düşünce tarzı hem bazı emellere ulaşmak için, hem de yolculuklar için geçerli.

Bu yazım, varacağı noktadan ziyade gittiği yoldan zevk alanlara gelsin…

Yollarda olmak güzeldir

Amerika yolculuğumuza araba kiralayarak devam ediyoruz.

Arabamız mini suv, Ford Escape

Amerika'da araba kiralamadan önce hem acentalara hem de internet fiyatlarına bakmakta fayda var. Biz acentanın verdiği fiyatın yarısına aynı firmanın internet sitesinden kiraladık.

Hasan Türkiye'deyken telefonuna gps uygulaması yüklemiş. Yolları bilmediğiniz bir memlekette bu şart. Hazırlıklı gelmediyseniz araba kiralama şirketinden de temin edebilirsiniz. 

Benzin alırken de Amerika'nın ölçü birimlerinin farklı olduğunu unutmayın. 1 galon 3,79 litre ediyor ve 1 galon benzin yaklaşık 3,5$. Biz acenta ile depoyu tam dolu alıp, boş bırakma şeklinde anlaştık.

Biz, San Franciso'dan çıkıp Los Angeles'a giderken keyifli bir yol deneyimi yaşamak istedik. Bu düşünceyi aklımıza kim soktu dersiniz…

San Francisco'da Cable Car'a binmek için sıra bekliyoruz. Önümüzdeki tipik şişman Amerikalı teyze bize laf attı. Türkiye'den, Amerika'dan bahsettik. Teyzemizin Gezi Parkı olayları esnasında bizi takip ettiğini ve gezi direnişini desteklediğini de söylemeden geçmeyeyim. Kadın bizim Amerikalılar ile ilgili "kültürsüz" olduklarına dair ön yargımızı yıktı diyebilirim, zira kendisi Silikon Vadisi'nden emekliymiş.

Kendisine araba kiralayıp Los Angeles'a gideceğimizi söyleyince bize bir kaç güzergahtan bahsetti. 

İlki Interstate 5 diye bir yol, burası en kısa ama en manzarasız yolmuş. Google'a göre 5,5 saat sürüyor.

İkincisi 6 saat 17 dakika sürecek olan Highway 101.

Üçüncüsü ise Google Maps'te 8 saat olduğu gösterilse de pratikte 13 saat sürmüş olan Highway 1 isimli eski yol.Pasific Coast Highway de deniliyormuş bu yola. İsminden de anlaşılacağı gibi Pasifik okyanusu kıyısından gidilen manzaralı bir yolculuk vaat ediliyor.

Biz de 3. yü seçtik. Bu yol üzerindeki uğranılan noktalar çok popüler gezinti yerleri imiş. Khaled Hosseini'nin "Ve Dağlar Yankılandı" adlı kitabında da karakter buralara yaptığı gezilerden bahsedince iyi bir seçim yaptığımızı anladım.

 

İlk durak Santa Cruz

Biz bu yolu 1 günde aldık çünkü akşam Los Angeles'ta ayırtılmış otel odamız ve ertesi gün uygulamamız gereken bir planımız vardı. O yüzden güzel yerleri çok hızlı geçip arabadan bile inmeden panoromik olarak gördük. Normalde bu yol üzerinde 1 gece konaklanırsa çok daha verimli bir gezi olur.

San Francisco'dan çıkınca ilk durak Santa Cruz olmalı. Burası hem ormanlık alanları ile, hem de sörfe uygun uzun sahilleri ile ünlü.

İlk durak Santa Cruz

Küçük olan şehir merkezinde araba ile gezerken günlük hayat devam ediyordu ve biz hayatın günlük akışına balıklama dalmış olduk. Bir okul çıkışına denk geldik örneğin, tam da filmlerdeki gibi liseli gençler birbirinden ayrılıp arabalarına atladılar. Gençlere "Nereye gidelim?" diye sorduk, "Sunbright beach" dediler. Gittik, bir fotoğraf çekildik ve yola devam…

Sunbright Beach'de sörf yapıp güneşlenenler vardı

Sonraki durağımız Monterey diye bir sahil kasabası. Biz denizi bile göremeden şehir içinde dolanıp terkettik burayı. Aslında hoş bir merkezi vardı. Buradaki Monterey Bay Aquarium bir çok turistin uğrak noktasıymış.

Monterey kasabasından çıktık ve istikamet Carmel. Ama hangi yoldan? Burada 17-Mile Drive isimli dünyaca ünlü bir yol var. Bu yola girmek için gişelerden bilet alıyorsunuz. Araba başına 9.75$ ödemeniz gerek.

17 mile drive yoluna giriş gişeleri

Yol isminden de anlaşılacağı gibi 17 mil uzunluğunda, yaklaşık 27 km. Bu yol neden bu kadar ünlü derseniz, okyanusa çok yakın gidiyorsunuz, doğal hayatı ve okyanusu görmeniz için bir çok gözlem noktası yapmışlar. İçeride çok lüks evler var, lüks restoranlar ve golf sahaları da buranın zenginliğini arttırıyor.

Bol miktarda golf sahası var

Okyanus ile ilk tanışmamız burada oldu. Daha önce Atlantik'e uzaktan bakmış olabilirim ama Pasifik ile ilk temasımız olduğu kesin.

Okyanusu görünce heyecandan koşmaya başladık

Biz Büyük Okyanus ile tanıştık

Büyük Okyanus da Aydın Efesi ile tanıştı

Suyun soğukluk derecesini Hale'nin yüzünden okuyabilirsiniz

Ben okyanustan çok etkilendim. Hayat boyu Ege Denizi'ne baktım ve her yerde bir kara parçası, ada, kıyı uzantıları görmeye alıştım. Üstelik ufuk çizgisinin de "yüzerim ben oraya kadar" diyebileceğim bir uzaklıkta olması, yani yakın görünmesi, dünyanın küçük olduğunu hissetiriyormuş bana.

Okyanusu görünce "Ege Denizi nedir ki!" diye düşündüm, göl gibi gelmeye başladı… Göller ise artık benim zihnimde bir avuç su afedersin, bilemedin bizim evin küveti büyüklüğünde . Ha bunun böyle olduğunu harita üzerinden de görüyorduk ama aslını gözlerimle görünce bu enginliğe, bu sonsuzluğa akıl erdiremedim ben doğrusu!

Sonsuzluk bu mudur? Budur!

Bir de deniz kenarında büyüdük diye geçiniyoruz… Tekne gezilerinde 1 yunus görmeyelim, herkes o tarafa yığılır, teknenin dengesini bozacak kıvama gelirdik. Burda yunuslar hop hop hopluyor, onar onar geziyorlar. Pelikanlar da arada boy göstermiyor değil. Kendilerini kayalara atmış deniz aslanları da sesleriyle "biz de varız" diyorlar.

Bir yunus atlıyor

Bu da bir pelikan kardeş

Okyanus hatırası

Carmel denilen kasaba da yine kaymak tabaka kimselere ait dekorasyon dergilerinden fırlamış evlerin bulunduğu bir yer. Keşke daha çok gezip daha çok fotoğraflayabilseydik. Client Eastwood buranın mayorluğunu, bir nevi belediye başkanlığını yapmış bir süre. Kendisinin de burada evi var zaten.

Carmel by the Sea plajı

Güzel evlerden sadece biri

Carmel'den çıkıyoruz, kıvrım kıvrım yol git git bitmiyor. Önümüzde Big Sur var ama biz acıkmışız, yorulmuşuz. Saat de çok ilerlediği için vakit yok gezip tozmaya.

Yol üzerinde uğramaya değer noktalar şöyle:

Big Sur: Burası bir şehir değil, bir bölge aslında. Doğası milli park gibi, yemyeşil… Okyanus ise sarp kayalıkların hemen bitiminden başlıyor, bu da ilginç bir görüntü oluşturuyor.

Dalgalar kayaları hem öper, hem dövermiş.

Hearst Castle: William Randolph Hearst isimli gazete sahibi ve medya patronu (Sanırım bizim Aydın Doğan gibi) 1920'lerde kendisine bu şatoyu yaptırmış. Yapım aşaması 1950'lere kadar devam etmiş. Ölümünden sonra ailesi bu şatoyu Kaliforniya Eyaletine armağan etmiş. İçinde efsanevi havuzlar, tenis kortları ve sinema salonları bulunuyormuş. Bir de Hayvanat bahçesi varmış bu şatonun, dünyada kişiye ait en büyük hayvanat bahçesi ünvanına sahipmiş. Bence ilgi çekici bir yer. Giriş 25 $ mış. Biz gezemedik ama internetten bulduğum fotoğrafları paylaşmak istiyorum.

Hearst Castle

Hearst Castle'da kapalı havuz

Citizen Kane (Yurttaş Kane) filmindeki Kane'in hayatı medya patronu William Randolph Hearst hayatına dayandırılıyormuş. Dolayısıyla şatoyu gezen filmi de izlemeli diyorum. Gezmeyen de izlese iyi olur 🙂

San Luis Obispo: Şirin bir kasabaya benziyordu. Biz benzin ve market alışverişi için durakladık. Buraya turistler eski bir "mission"ı görme amacıyla geliyorlarmış. Mission ne demek derseniz, İspanyol koloniciler Amerika'ya ilk geldiklerinde hıristiyanlığı yaymak için misyonerlik merkezleri kurmuşlar. İşte bu merkezlere "mission" deniliyor. Bizim yol aldığımız destinasyon üzerinde bir çok mission varmış. Bu şehirdekinin ismi Mission San Luis Obispo de Tolasa imiş. İlgisini çekenler ziyaret edebilir.

Kaliforniya'daki misyonerlik merkezleri, California missions

Santa Barbara: Çok şirin bir sahil kasabası. Biz gece gördük, çok hoş bir yere benziyordu. Merkezde büyük bir açık hava alışveriş merkezi var, Paseo Nuevo Mall. Biz buradaki California Pizza Kitchen adlı restonda yemek yedik. Sokağa güzel bir piyano koymuşlar, çalabilenler oturup çalıyor, şehrin sokaklarından piyano ezgileri yükseliyor. Zamanımız olsa burada konaklamak isteyebilirdik.

Yolda sıkılmamak için kendimizce bazı eğlenceler bulduk. Örneğin herkes sırayla deniz aslanı taklidi yaptı. Sonra şarkılar söyledik. İstek parçalar bölümünde Tarkan, Ajda ve Sezen'i anacağım aklıma gelirdi de, Amerika'da Yıldız Tilbe'yi anacağım asla aklıma gelmezdi. Kelimenin son harfi ile yeni kelime türetme oyununu ise İngilizce olarak oynadık. Kelime oyununu Olgun kazanırken, şarkı sözlerine en hakim olanımız Hale çıktı. Hasan ise en iyi ses değil ama en iyi ses tınısı ödülünü haketti 🙂

Cadılar bayramı yaklaşıyordu, yolda bal kabağı tarlaları gördük

Bu yol hakkında son bir not, hız limitleri çok düşük. Ve limiti aştığınız anda arkanıza polis yanaşıyor. Polis kenara çektirdiyse izin almadan kesinlikle arabadan inmiyormuşuz. "Bilmiyorduk, mil ve km karıştırdık" gibi bahaneler ile biz cezadan kurtulduk, sonra da yavaş gitmeye devam ettik.

Uzun bir yolculuğun sonunda Los Angeles'daki otelimize vardık, iyi bir uykuyu haketmiştik.

Siz de aynı rotayı Los Angeles'tan San Francisco'ya giderken tersten de uygulayabilirsiniz.

Görüyor musunuz bir yabancı ile ayak üstü sohbet sayesinde nereleri gördük, öğrendik. Kusura bakmayın anneler, tanımadığımız insanlarla konuşmanın kötü olduğunu düşünmüyorum artık. Çünkü yeni insanlar yeni maceralar demekmiş…

Yol hatırası
San Francisco'da neler yapmıştık okumak için tık tık
 
"Ben New York gezisini okumak istiyorum" diyenler  tık tık

Amerika gezi hazırlıkları için de buraya tık tık

 

 

 

Son Yazılar
Yorum ( 13 )
  1. Goksel Cetinoz dedi ki...
    1 Ocak 1970 at 00:00
    Cevapla

    Once ayagina, sonra eline sağlık Melike’cim. Paylaşım için teşekkürler.\r\nBeyleeerr. Emeğe saygı :)\r\n

  2. Adsız dedi ki...
    1 Ocak 1970 at 00:00
    Cevapla

    bayildimm.cok keyifliydi.Fotograflar da harika.elinize saglik…\r\n

  3. Melike Kutlay Cengiz dedi ki...
    1 Ocak 1970 at 00:00
    Cevapla

    Yolculuk cok keyifliydi, demek yazıya da yansımış 🙂 teşekkür ederim.\r\n

  4. barıs gormusoglu dedi ki...
    1 Ocak 1970 at 00:00
    Cevapla

    yazınız cok guzel olmus…26 eylulde newyork seyatımıze yararlı olucaktır…tesekkurler\r\n

  5. Zümra Yıldırım dedi ki...
    1 Ocak 1970 at 00:00
    Cevapla

    Yazınız çok güzel olmuş, paylaşım için teşekkürler. Eylül ayında bizimde benzer bir gezimiz olacak. Los Angeles ve San Francisco arasında araba kiralamak istiyoruz. Ben ve arkadaşlarım TC vatandaşı, B sınıfı ehliyetimiz var. Bu ehliyetlerimiz, orada araba kullanmak için yeterli olur mu? Bilgi veririseniz çok mutlu olurum :)\r\n

  6. Melike Kutlay Cengiz dedi ki...
    1 Ocak 1970 at 00:00
    Cevapla

    Eyalete göre değişmekle beraber Türk vatandaşları 6 ay kadar kendi ehliyetleri ile Amerika’da araba kullanabiliyorlar. Kısacası siz de turist olarak oradan araba kiralayıp kullanabileceksiniz. Bizim durumumuz da sizinki ile aynıydı, endişe etmenize gerek yok :)\r\n

  7. murat
    9 Haziran 2015 at 21:00
    Cevapla

    cok faydali, cok guzel bir yazi ous. Insallah yarin bizde ayni rotayi paylasacsgiz. Emeginizr saglik

  8. Elif
    4 Ekim 2015 at 21:00
    Cevapla

    Sfde arabayı hangi firmadan kiraladınız ?

  9. melike kutlay cengiz
    12 Ekim 2015 at 21:00
    Cevapla

    Alamo firmasıydı. Nasıl yazmamışım yazıda hayret!

  10. zakkum
    2 Kasım 2015 at 21:00
    Cevapla

    ne şans keşke bende gitsem size birşey soracağım yalnız uçak klaktığında başınız çok dönüyormu yani uçak okyanusu geçerken çok sallıyormu mide bulantısı dönme gibi şeyler oluyormu yada uçakta rahatsızlanan kişiler varmıydı ne olur cevaplayın o kadar ilk havalimanına indiğinizde bir rahtsızlanma oluyormu

  11. melike kutlay cengiz
    8 Kasım 2015 at 22:00
    Cevapla

    Merhaba, sayısız uçak yolculuğu yaptım ama bu söylediklerinizin hiçbiri bana olmadı. Olan birine rastlamadım ama uçak fobisi olan kişilerin böyle şeyler hissetmesi normaldir diye düşünüyorum. Aksi takdirde uçağın baş döndürücü bir etkisi yok. Okyanusu geçtiğinizi anlamıyorsunuz.

  12. Elçin
    23 Aralık 2015 at 22:00
    Cevapla

    La. Route 1 ve san francisco turumuz sıradında Bloğunuzdan faydalandık. Size çok teşekkür ederiz.\r\nSağlık ve esenlikler dileriz.

  13. /forumlandrover
    7 Kasım 2016 at 21:00
    Cevapla

    resimlerdeki manzaralar harika

Bir cevap bırakın Melike Kutlay Cengiz dedi ki...